I-) İNCELEME KONUSU KARAR

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2017/2-2426

K. 2020/243

T. 4.3.2020

• EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI SEBEBİNE DAYALI BOŞANMA ( Boşanma Hükmünün Ferileri Olan Maddi ve Manevi Tazminata Hükmedilebilmesi İçin Tazminat Yükümlüsünün Kusurlu Olması Gerektiği/Kusursuz Eş Aleyhine Maddi ve Manevi Tazminata Hükmedilemeyeceği – Davacının Dava Tarihinden Sonra Davalı İle Kendi İsteği İle Beraber Yaşayarak Davalıdan Kaynaklı Kusurları Affettiği Ancak Her Davanın Seyri Açıldığı Tarihteki Hukuki ve Fiili Duruma Göre Devam Edeceği İçin Af Olgusunun Sadece Taraflar Arasında Yaşanılan Son Olaydan Önceki Vakıalarda Sonuçlarını Doğuracağı )

• MADDİ MANEVİ TAZMİNAT ( Boşanma – Davacının Dava Tarihinden Sonra Davalı İle Kendi İsteği İle Beraber Yaşayarak Davalıdan Kaynaklı Kusurları Affettiği Ancak Her Davanın Seyri Açıldığı Tarihteki Hukuki ve Fiili Duruma Göre Devam Edeceği İçin Af Olgusunun Sadece Taraflar Arasında Yaşanılan Son Olaydan Önceki Vakıalarda Sonuçlarını Doğuracağı/Tarafların Dava Tarihinden Sonra Gerçekleşen Olaylara Dayanarak Başka Bir Boşanma Davası Açabileceği ve Affedilen Olaylar Gerekçe Gösterilerek Davalı Aleyhine Maddi ve Manevi Tazminata Hükmedilemeyeceği )

• BOŞANMA DAVASINDAN ÖNCEKİ KUSURLU EYLEMLERİN AFFEDİLMESİ ( Tazminat – Her Davanın Seyri Açıldığı Tarihteki Hukuki ve Fiili Duruma Göre Devam Edeceği İçin Af Olgusunun Sadece Taraflar Arasında Yaşanılan Son Olaydan Önceki Vakıalarda Sonuçlarını Doğuracağı/Tarafların Dava Tarihinden Sonra Gerçekleşen Olaylara Dayanarak Başka Bir Boşanma Davası Açabileceği ve Affedilen Olaylar Gerekçe Gösterilerek Davalı Aleyhine Maddi ve Manevi Tazminat Taleplerinin Reddi Gereği )

4721/m.174

ÖZET : Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, tarafların dava tarihinden sonra 16.04.2013 tarihinde barışarak 21.07.2013 tarihine kadar beraber yaşamaları olgusunun davacının, davalının davadan önceki kusurlu eylemlerini affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığı şeklinde mi, yoksa evlilik birliğini devam ettirme çabası olarak mı kabul edilmesi gerektiği, burada varılacak sonuca göre davacı lehine maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1-2 ) hükmedilme koşullarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.

Boşanma hükmünün ferileri olan maddi ve manevi tazminata hükmedilebilmesi için tazminat yükümlüsünün kusurlu olması gerekmektedir. Kusursuz eş aleyhine maddi ve manevi tazminata hükmedilemez. Davacı dava tarihinden sonra davalı ile kendi isteği ile beraber yaşayarak davalıdan kaynaklı kusurları affetmiştir. Af, tarafların dava tarihinden önce dayandıkları ve mahkemece de değerlendirilen vakıalara rağmen beraber yaşayabildiklerini göstermektedir. Ancak her davanın seyri açıldığı tarihteki hukuki ve fiili duruma göre devam edeceği için af olgusu sadece taraflar arasında yaşanılan son olaydan önceki vakıalarda sonuçlarını doğuracak olup, taraflar dava tarihinden sonra gerçekleşen olaylara dayanarak başka bir boşanma davası açabileceklerdir. İzah edilen sebeplerle, affedilen olaylar gerekçe gösterilerek davalı aleyhine maddi ve manevi tazminata hükmedilemeyeceğinden davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekmektedir.

DAVA : 1. Taraflar arasındaki “evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Küçükçekmece 2. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne dair karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda kısmen bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

KARAR : 

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı kadın dava dilekçesinde; davalının fiziksel şiddet uyguladığını, küçük düşürüp kırıcı sözler sarf ettiğini, son iki yıldır hayatında başka bir kadın olduğunu, bu kadını ortak konuta getirmesine karşı çıktığından beri davalının kendisini ve ailesini tehdit ettiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, ortak çocukların velayetinin tarafına verilmesine, aylık 350’şerTL tedbir-iştirak nafakasına, 600,00TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00TL maddi ve 20.000,00TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı erkek cevap dilekçesinde; iddiaların doğru olmadığını, davacının iftira attığını, psikolojisinin bozuk olduğunu, birlik görevlerini yerine getirmediğini, ancak eşini sevdiğini, boşanmak istemediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Küçükçekmece 2. Aile Mahkemesi’nin 21.05.2014 tarihli ve 2012/362 E., 2014/519 K. sayılı kararı ile; evlilik birliği içerisinde davalının davacıya şiddet uyguladığı ve bir başka kadınla birlikte yaşadığı gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, ortak çocuk …’nin velayetinin babaya, ….. ve …’un velayetinin anneye verilmesine, velayeti anneye verilen ortak çocuklar lehine aylık 200’erTL tedbir-iştirak nafakasına, kişisel ilişki tesisine, davacı lehine aylık 150,00TL tedbir nafakası ile bir defaya mahsus olmak üzere toptan 1.500,00TL yoksulluk nafakasına, boşanma sonucu davacının mevcut ve beklenen menfaatleri zedeleneceğinden, ayrıca davalıdan kaynaklı eylemler davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğinden tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak davacı lehine 5.000,00TL maddi tazminat ve 2.500,00TL manevi tazminata karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 06.04.2015 tarihli ve 2014/21898 E., 2015/6620 K. sayılı kararı ile;

‘’… Hüküm, davacı kadın tarafından; tazminatlar ve nafakaların miktarları yönünden, davalı tarafından ise; kusur belirlemesi, tazminatlar ve iştirak nafakası miktarı yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1- )Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- )Davacı kadın lehine hükmolunan maddi ve manevi tazminatlara esas alınan maddi vakıalar incelendiğinde, erkeğin, fiziksel şiddet uyguladığı ve sadakatsiz olduğu anlaşılmaktadır. Fakat davalı tarafın bu eylemlerinden sonra tarafların 16.04.2013 tarihinde barıştıkları ve beraber yaşamaya başladıkları, bu barışmanın 21.07.2013 tarihine kadar sürdüğü, dolayısıyla kadının, kocanın davadan önceki eylemlerini affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığı anlaşılmaktadır. Affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olaylar nedeniyle maddi ve manevi tazminata hükmedilemez. Davacı kadının yukarıda anlatılan sebeplerle maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir.

3- )Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davacı kadın yararına takdir edilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün, yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple davalı yararına, 3. bentte gösterilen sebeple davacı yararına BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA,…” karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

8. Küçükçekmece 2. Aile Mahkemesi’nin 12.10.2015 tarihli ve 2015/592 E., 2015/730 K. sayılı kararı ile; davalının davacıya fiziksel şiddet uyguladığı, hakaret ve küfürler ettiği, sadakate aykırı davranışlarda bulunduğu, buna rağmen davacının evlilik birliğini devam ettirme çabası gösterdiği, bu çabadan sonra, hatta davadan sonra da davalının bu eylemlerinin devam ettiği, dolayısıyla davacının, davalıyı affetmesinin söz konusu olmadığı, davacının boşanma davası açmakla, iradesinin affetme ve hoşgörü kavramlarını ortadan kaldırdığı, tarafların mali ve sosyal durumlarının da değerlendirildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Maddi ve manevi tazminata yönelik direnme kararı yasal süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, tarafların dava tarihinden sonra 16.04.2013 tarihinde barışarak 21.07.2013 tarihine kadar beraber yaşamaları olgusunun davacının, davalının davadan önceki kusurlu eylemlerini affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığı şeklinde mi, yoksa evlilik birliğini devam ettirme çabası olarak mı kabul edilmesi gerektiği, burada varılacak sonuca göre davacı lehine maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1-2 ) hükmedilme koşullarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

11. Öncelikle belirtilmelidir ki; kusur ilkesi, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK ) 174. maddesinde düzenlenen ve bozucu yenilik doğuran boşanma kararının eşler bakımından mali sonuçlarından olan maddi ve manevi tazminat taleplerine hükmedilebilmesi için önemli bir role sahiptir.

12. Yasanın “Maddi ve manevi tazminat ” başlıklı 174. maddesi;

“Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.

Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” hükmünü içermektedir.

13. Maddi tazminat, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan talep ettiği tazminattır. Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit, ağır ya da tam kusurlu bulunan eş lehine maddi tazminata hükmedilmesi kanunen mümkün değildir. Tazminat istenenin ise kusurlu olması gerekmektedir.

14. Talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunması bu tazminatın ön koşuludur. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz.

15. Evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın mevcut menfaatleri belirlenir ve maddi tazminat talebi değerlendirilir. Taraflar boşanma ile birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise; evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.

16. Manevi tazminata hükmedilebilmesi için ise; yine öncelikle bir boşanma kararı, tazminat yükümlüsünün kusurunun varlığı, bu kusurun tazminat isteyen eşin kişilik haklarına saldırı niteliği taşıması ve talep gerekmektedir. Tazminat talep eden eşin, kusursuz ya da daha az kusurlu olması gerekmektedir. Maddi tazminatta olduğu gibi eşit, ağır ya da tam kusurlu bulunan eş lehine manevi tazminata hükmedilemez ve kendisinden tazminat istenenin kusurlu olması gerekmektedir.

17. Kişinin şahsi özelliklerini barındıran ve onu diğer insanlardan ayıran, bedensel ve ruhsal, şeref ve haysiyet, görüntü ve isim üzerindeki haklar gibi geniş kapsamlı haklar kişilik hakları olarak kabul edilir.

18. Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için üzerinde durulması gereken bir diğer husus ‘’af”tır. “Af” sözlük anlamı ile bir suçu, bir kusuru veya bir hatayı bağışlama olarak tanımlanmış olup, ceza hukukunda yer verildiği gibi özel hukuk bakımından da kanunlarımızda düzenleme yeri bulan, esasen bir haktan vazgeçmeyi içeren bir his açıklaması veya bir davranış şeklidir (YHGK, 14.03.2019 tarih, 2017/2-2067 E. ve 2019/296 K. ).

19. Boşanma davalarında da, eşlerin dava tarihinden önce gerçekleştiğini iddia ve savunmalarında belirttikleri, boşanma davasına konu ettikleri olaylardan sonra barışmaları, barıştıklarını beyan ederek birbirilerine karşı yürüttükleri hukuki süreçleri sonlandırmaları veya gerçekleştiği iddia edilen olaylara rağmen evlilik birliğini makul bir süre sürdürmeye devam etmeleri hâllerinde “af” niteliğindeki davranışlardan söz edilir.

20. Kural olarak, her dava açıldığı tarihteki fiili ve hukuki duruma göre karara bağlanır. Bir başka ifadeyle hüküm, uyuşmazlığın başlangıcından davanın açılma zamanına kadar gerçekleşmiş vakıaları kapsar. Aksinin kabulü; tarafların dayandığı olguların, dolayısıyla elde etmek istediği nihai talebin dışına çıkılması sonucunu doğuracağı gibi; temyiz ve karar düzeltme süreçleri de dâhil, yargılamanın son aşamasına kadar gerçekleşecek hukuki ve fiili olguların nazara alınması gerektiği sorununu ortaya çıkaracaktır ki bu şekilde uyuşmazlıklar adil yargılanma süresi içinde ve yasanın amir hükümlerine göre sonuçlandırılamayacaktır.

21. Bu ilkeye uygun olarak 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda yer alan düzenlemelere göre; davacı dava dilekçesinde (HMK m. 119/1-e ), davalı da cevap dilekçesinde (HMK m. 129/1-d ) dayandığı vakıaların açık özetlerini belirtmelidir. Dava ve cevap dilekçelerinin kapsamına ilişkin ilkelerin tamamlayıcısı niteliğinde olan HMK’nin 136/2. maddesi hükmü gereğince; davacının cevaba cevap, davalının da ikinci cevap dilekçesi hakkında, dava ve cevap dilekçelerine ilişkin hükümler niteliğine aykırı düşmediği sürece kıyasen uygulanacağı için taraflar cevaba cevap ve ikinci dilekçeleri ile de vakıalarını serbestçe bildirebileceklerdir. Ön inceleme aşamasında ise taraflar, ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Bu aşamanın tamamlanmasından sonra ise, ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri dışında iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez (HMK m. 141 ).

22. Yargılamanın hızlı ve adil bir şekilde yürütülebilmesi için HMK ile getirilen bu hükümler ışığında; tarafların dava tarihinden önce gerçekleştiğini iddia ettikleri, savundukları ve usulüne uygun şekilde dayandıkları vakıalar esas alınarak uyuşmazlığın çözümü için muhakeme yapılır.

23. Somut olay incelendiğinde; davanın 30.04.2012 tarihinde açıldığı, davalının evlilik birliği içerisinde davacıya şiddet uyguladığı ve bir başka kadınla birlikte yaşadığı gerekçesiyle tarafların boşanmalarına karar verildiği ve boşanma hükmünün kesinleştiği hususunda uyuşmazlık bulunmadığı, iştirak nafakası ile ilgili hükmün de Özel Dairenin kısmen onama kararı ile kesinleştiği görülmektedir. Tarafların dava tarihinden sonra, yargılama safhasında barıştıkları, yaklaşık üç ay beraber yaşadıkları, barışma olayının davacı tarafından 21.07.2013 tarihli kolluk ifadesinde de; ‘’…eşimle 16.04.2013 tarihinde tekrar barışıp aynı evde yaşadım, kendi isteğimle eşimi eve alıp aynı evde yaşadım…” beyanı ile belirtildiği, yine davacı vekili 23.10.2013 havale tarihli dilekçesinde de müvekkili davacının eşi ile barıştığını ve müvekkilinin 15.04.2013 tarihli yazılı talimatı ile de duruşmalara girmesine gerek olmadığını tarafına bildirdiğini ifade ettiği anlaşılmaktadır. Taraflar kendi istekleri ile beraber yaşamaya devam ederken boşanma davası davacının talebi ile vekili tarafından takip edilmemiş, dava tarihinden sonra, beraber yaşarlarken taraflar arasında meydana gelen fiziksel şiddet olayı sebebiyle davacı vekili tarafından davacının talebi üzerine dava yenilenerek yargılamaya devam edilmiştir.

24. Boşanma hükmünün ferileri olan maddi ve manevi tazminata hükmedilebilmesi için tazminat yükümlüsünün kusurlu olması gerekmektedir. Kusursuz eş aleyhine maddi ve manevi tazminata hükmedilemez. Davacı dava tarihinden sonra davalı ile kendi isteği ile beraber yaşayarak davalıdan kaynaklı kusurları affetmiştir. Af, tarafların dava tarihinden önce dayandıkları ve mahkemece de değerlendirilen vakıalara rağmen beraber yaşayabildiklerini göstermektedir. Ancak her davanın seyri açıldığı tarihteki hukuki ve fiili duruma göre devam edeceği için af olgusu sadece taraflar arasında yaşanılan son olaydan önceki vakıalarda sonuçlarını doğuracak olup, taraflar dava tarihinden sonra gerçekleşen olaylara dayanarak başka bir boşanma davası açabileceklerdir. İzah edilen sebeplerle, affedilen olaylar gerekçe gösterilerek davalı aleyhine maddi ve manevi tazminata hükmedilemeyeceğinden davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekmektedir.

25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının eşinin ısrarı ile çocuklarını da düşünerek barıştığı, davasını da takip etmediği, ancak davacı davalı tarafından tekrar fiziksel şiddete maruz kalınca davasını yenileyerek boşanma yönündeki iradesini ortaya koyduğu, davacının eşini affetmediği, birliğin devamı için çaba sarf ettiği, davalının eylemlerinin dava tarihinden sonra da devam ettiği, kusurun boşanma ile kesinleştiği, dava tarihinden sonra gerçekleşen affı kabul edip yine dava tarihinden sonra gerçekleşen davalının eylemlerinin dikkate alınmamasının açık bir çelişki olduğu, bu nedenlerle direnme kararının onanması ve tazminatların miktarları yönünden inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

26. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

Davalının temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,

aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.03.2020 tarihinde yapılan ikinci oylamada oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

1. İlk derece mahkemesi ile Özel Daire arasındaki temel uyuşmazlık, “tarafların dava tarihinden sonra yargılama devam ederken 16.04.2013 tarihinde barışarak 21.07.2013 tarihine kadar beraber yaşamaları olgusunun davacı kadının davalı erkekten kaynaklı davadan önceki eylemlerini affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığı mı, yoksa davacı kadının evlilik birliğini devam ettirme çabası olarak mı kabul edilmesi gerektiği, burada varılacak sonuca göre davacı kadın lehine maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1-2 ) hükmedilme koşullarının oluşup oluşmadığı” noktasında toplanmaktadır.

2. Yerel mahkemenin “davalı erkeğin davacı kadına fiziksel şiddet uyguladığı, hakaret ve küfürler ettiği, sadakate aykırı davranışlarda bulunduğu, buna rağmen davacı kadının evlilik birliğini devam ettirme çabası gösterdiği, bu çabadan sonra, hatta davadan sonra da davalı erkeğin bu eylemlerinin devam ettiği, dolayısıyla davacı kadının, davalı erkeği affetmesinin söz konusu olmadığı, davacı kadının boşanma davası açmakla, iradesinin affetme ve hoşgörü kavramlarını ortadan kaldırdığı, tarafların mali ve sosyal durumlarının da değerlendirildiği” yönündeki direnme gerekçesi, çoğunluğun görüşü ile Özel Dairenin bozma gerekçesi de benimsenerek “davalı erkeğin, fiziksel şiddet uyguladığı ve sadakatsiz olduğunun anlaşıldığı, fakat davalı tarafın bu eylemlerinden sonra tarafların 16.04.2013 tarihinde barıştıkları ve beraber yaşamaya başladıkları, bu barışmanın 21.07.2013 tarihine kadar sürdüğü, dolayısıyla kadının, kocanın davadan önceki eylemlerini affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığı, affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olaylar nedeniyle ise maddi ve manevi tazminata hükmedilemeyeceği” gerekçesi ile bozulmuştur.

3. Çoğunluk görüşü, dava tarihi itibari ile 8 yıldır evli olan ve şiddet maruz kalan, ancak buna rağmen evliliğini sürdürmeye çalışan davacı kadının boşanma davasından vazgeçmemesine ve davayı devam ettirmesine, boşanma konusunda verilen kararın davalı erkek tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmesine, davalı erkeğin yargılama sırasında da şiddete devam etmesine ve daha da önemlisi davadan sonra gerçekleşen hadiselerin açıkça davadan vazgeçme olmadığı sürece, dava tarihi itibari ile davada dayanılan maddi olgulara göre dava değerlendirileceğine göre yargılama sırasındaki bir araya gelmenin davayı etkilemeyeceğinden yerinde değildir. Zira;

3.1. 4721 Sayılı TMK.’un 174. maddesi uyarınca “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir”.

3.2. Boşanma davası açma hakkı, kusur ilkesine göre eşlerden birinin kusurlu olması halinde kural olarak kusurlu olmayan eşe tanınmıştır. Türk Hukukunda 04.05.1988 tarihli 3444 Sayılı Kanun ile önceki MK.’nun 134. maddesinde yapılan değişiklik ile deha az kusurlu olan eşe de dava açma hakkı tanınmıştır. Yeni 4721 Sayılı TMK. ‘da boşanmada ” kusur ilkesine” yer verilmiştir. Zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme ve terk boşanma sebeplerinde kusursuz veya daha az kusurlu eş dava hakkına sahiptir.

3.3. İnsana fiziksel ve ruhsal zarar veren her eylem, şiddet olarak değerlendirilmektedir. Fiziksel şiddet, eşler arası şiddet türleri arasında sağlık kurumlarına en çok yansıyan şiddet türüdür. Vurma, tokat atma, boğazını sıkma, dövme, acı verici veya alçaltıcı şekilde cinsel ilişkiye zorlama fiziksel şiddet olarak sınıflandırılmaktadır. Fiziksel şiddet diğer şiddet türleriyle karşılaştırıldığında belgelenmesi en kolay olanı ve en sık belgelenenidir. Tehdit, usandırma, gözdağı verme gibi çeşitli psikolojik şiddet türleri ise oldukça yaygın olmalarına rağmen çok az dayanılmakta ve bildirilmektedir.

Eşe karşı fiziksel veya psikolojik şiddet uygulanması, pek kötü ve onur kırıcı kusurlu davranış olup, boşanma nedenlerindendir. Bir eşin diğer eşe karşı fiziksel şiddet uygulaması, şiddetli geçimsizlik (evlilik birliğinin temelinden sarsılması ) nedeniyle genel boşanma nedenleri arasında en önemlisidir.

3.4. Şiddet eyleminden sonra evliliğin devam etmesi, şiddet eyleminin diğer eş tarafından affedilmesi halinde boşanma davasının reddedilmesi ve dolayısı ile kusur izafe edilmemesi gerekir. Ancak affın kabul edilebilmesi için kayıtsız şartsız bir irade beyanının mevcut olması ya da en azından affı gösterir fiili bir tutum ve davranışın gerçekleşmiş olması gerekir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, şiddet eylemi barışmadan ve evlilik devam ettikten sonra tekrar etmiş ise af durumu önceki şiddeti ortadan kaldırmayacaktır.

4.1. 6100 Sayılı HMK.’un 25/1 maddesi uyarınca “Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz”. Diğer taraftan iddia ve savunmanın teksifi ilkesi uyarınca “öngörülen usul kesitinin tamamlanmasından sonra ileri sürülen ya da getirilen iddia ve sebepler mahkemece dikkate alınamaz. Usul kesiti ise davanın açıldığı tarihtir.

4.2. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, 23.12.1976 tarih veE.1976/11-7, K.1976/6 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile davanın açılmasına bağlanan hukuki sonuçları su şekilde ifade etmiştir. Bu Karara göre, “ ….bir davanın usulen açıldığı tarihte maddi hukuk ve usul hukuku yönünden hasılettiği neticeleri vardır. Davacı davasını açtıktan sonra davalının rızası olmaksızın davasını takipten sarfınazar ve davasını tevsi veya mahiyetini tebdil edemez”. Hemen belirtelim ki her dava, açıldığı tarihteki fiili ve hukuki duruma göre çözümlenir (28.11.1956 gün ve 15/15 Sayılı içtihadı birleştirme kararı ). Dava açıldıktan sonra meydana gelen hadiseler kural olarak dikkate alınamaz. Ayrıca bir dava açıldıktan sonra HMK hükümleri uyarınca hareket edilmelidir. Dava ancak geri alma, vazgeçme veya takipsiz bırakılarak sonuçsuz bırakılabilir.

4.3. Bir istemin sonucuna bağlı diğer istemler, asıl istemle ilgili maddi vakıa kesinleşmiş ise kesinleşen bu maddi vakıa bağlı diğer istemleri de etkiler. 4721 Sayılı TMK.’un 174. Maddesine dayalı maddi ve manevi tazminat, boşanmada kusursuz veya daha az kusurlu eşe tanınmıştır. Boşanmada bir eşin kusurlu olduğu saptanmış ve bu durum temyiz edilmeyerek kesinleşmiş ise bu unsur etkisi yaratarak maddi ve manevi tazminatı da etkiler. Kusurlu olduğu tespit edilen eşin boşanma hükmünü temyiz etmeyerek buna bağlı maddi ve manevi tazminata itiraz ederek af olgusuna sığınması da bir anlamda hakkın kötüye kullanılması olup kusuru tespit edilen eşin dürüstlüğünden söz edilemez. Kötüniyet korunamaz.

4. Somut uyuşmazlığa gelince; davacı kadın fiziksel şiddete maruz kalması nedeni ile şiddetli geçimsizlik nedeni ile boşanma davası açmış, maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Yargılama devam ederken her iki taraf yakınlarının devreye girmesi nedeni ile davacı çocuklarını düşünerek ve sığınacak yeri olmaması nedeni ile eşi ile bir araya gelmiş ve vekiline davayı takip etmemesini söylemiştir. Ancak davalı erkek eşin aynı fiziksel şiddete devam etmesi nedeni ile davacı kadın, uzaklaştırma kararı almış, çocukları ile sığınma evine yerleşmiş ve takipsiz bırakılan davayı da yenileyerek boşanma ve tazminat isteklerini devam ettirmiştir. Bu dönemde meydana gelen bıçakla eşe saldırı ve ölümle tehdit suçlarından dolayı davalı erkek hakkında ceza soruşturması bulunmaktadır. Mahkemece davalı erkeğin kusurlu olduğu kabul edilerek boşanmalarına ve boşanma sonucu kusursuz eş davacı yararına maddi ve manevi tazminata karar verilmiştir. Davalı erkek boşanma kararını temyiz etmemiştir.

5. Sonuç: Davacı kadının, daha önce maruz kaldığı şiddete dayalı olarak açılan davada, iyi niyetli olarak evlilik birliğini devam ettirme yönündeki çabasının, şiddetin sonra da devam etmesi ve süregelmesi karşısında artık “af ve hoşgörü” olarak görülememelidir. Zira davacı kadının davasını geri almamış, boşanma yönünde iradesini ortaya koymuştur. Kesinleşen boşanma kararı ile kusur olayı saptanmıştır. Olayların bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir. Davadan sonra gerçekleşen ve hadise şeklinde olan bir araya gelmenin af olarak değerlendirilip, kusurun kalktığını kabul etmek, sonra gerçekleşen fiziksel şiddetin ayrı bir dava olarak ileri sürülmesini belirtmek açık bir çelişkidir. Olayda davalı erkeğin kusurlu olduğu, kusurun af edilmediği sabittir. Yerel mahkemenin direnme kararını yerinde bulduğumuzdan, Sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılınmamıştır.

II-) OLAYIN ÖZETİ

            En kısa haliyle olayımız, 8 yıl süren bir evliliğin ilk derece mahkemesince verilen boşanma kararı ile son bulmasının ardından davalının, boşanma davasına ilişkin maddi ve manevi tazminat ödemesine hükmedilip hükmedilemeyeceğine ilişkin kusur tartışması yapılması gerektiği yönünde temyiz ettiği, hukuk genel kurulu kararına konu olmuş bir tartışmadan ibarettir.

            Boşanma tarihi olan 21.05.2014 tarihine kadar 8 yıl  evli kalan çiftlerden davacı kadın davalı taraf ise erkektir. Davacı kadın 30.04.2012 tarihinde davalının fiziksel şiddet uyguladığını, küçük düşürüp kırıcı sözler sarf ettiğini, son iki yıldır hayatında başka bir kadın olduğunu, bu kadını ortak konuta getirmesine karşı çıktığından beri davalının kendisini ve ailesini tehdit ettiğini ileri sürerek bir boşanma davası açmıştır. Fakat dava süresi içinde kavgalı olduğu eşiyle görüşmelerine devam eden davacı, yaklaşık bir senelik sürenin sonunda eşiyle barışmıştır ayrıca avukatına davayı takip etmemesini istediği bir talimatname vererek 16.03.2014 tarihinden itibaren dava derdest iken eşiyle ve 3 çocuğu ile birlikte aynı konutta tekrar yaşamaya başlamışlardır. 3 ay 5 gün süren birlikte yaşamın ardından 21.07.2013 tarihinde tekrar eşinden şiddet gören ve polis merkezine giderek  şikayetçi olan kadın bu tarihte ortak yaşama tekrar son vermiştir.

            Bu yaşananlardan sonra taraflar boşanma konusunda istekli davranmıştır. Davacı kadın davasını yenileyerek yargılamanın devamını sağlamıştır. İlk derece mahkemesi 21.05.2014 tarihinde boşanmaya hükmetmiştir. Olaya ilişkin kararda, var olan 3 çocuğun ikisinin velayetini anneye birini ise babaya vermiş, davalı kadın lehine olarak velayetini elinde bulundurulan her bir çocuk için 200’er TL iştirak nafakasına, 150 TL tedbir nafakasına, bir kereye mahsus olmak üzere 1500 TL yoksulluk nafakasına, 5000 TL maddi ve 2500 TL manevi tazminata hükmolunmuştur.

            Taraflar süresi içinde ilk derece mahkemesinin kararını temyiz etmişlerdir. Davacı kadının temyiz istemi, hükmolunan nafakaların ve tazminatların az olduğu yönünde, davalı erkeğin  temyiz istemi ise davanın devamı içerisinde birlikte yaşama olayının af yönünde değerlendirilmesi gerektiği, bu yönden maddi ve manevi tazminata sebep olan kusurun ortadan kalktığından bahisle tazminata hükmedilemeyeceği yönündedir. Ayrıca davalı erkek iştirak nafakasının tutarının da fazla olduğunu ileri sürmüştür.

              Yargıtay 2.HD, Affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olaylar nedeniyle maddi ve manevi tazminata hükmedilemeyeceği ve kusurun ortadan kalktığını, davacı kadının maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi doğru bulmamış ve ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur. Ayrıca, kadının isteği bakımından ise tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davacı kadın yararına takdir edilen yoksulluk nafakasının az olduğuna hükmetmiştir. Yani belirtmek gerekir ki, hem davacı kadının hem de davalı kadının temyiz itirazlarını yerinde bulmuştur.

            Ardından ilk derece mahkemesi, davalının davacıya fiziksel şiddet uyguladığı, hakaret ve küfürler ettiği, sadakate aykırı davranışlarda bulunduğu, buna rağmen davacının evlilik birliğini devam ettirme çabası gösterdiği, bu çabadan sonra, hatta davadan sonra da davalının bu eylemlerinin devam ettiği, dolayısıyla davacının, davalıyı affetmesinin söz konusu olmadığı, davacının boşanma davası açmakla, iradesinin affetme ve hoşgörü kavramlarını ortadan kaldırdığı, gerekçesiyle karara direnmiştir.

            Tüm bunların ardından Hukuk Genel Kurulu, tazminat isteminin kusurla bağlı olduğunu, kusurun kişilik haklarına saldırı niteliğinde olması gerektiğini, psikolojik ya da fiziksel olabileceğini de belirterek tazminat istemlerinde kusurun önemi üzerinde öncelikle durmuş ardından, eşlerin dava tarihinden önce gerçekleştiğini iddia ve savunmalarında belirttikleri, boşanma davasına konu ettikleri olaylardan sonra barışmaları, barıştıklarını beyan ederek birbirilerine karşı yürüttükleri hukuki süreçleri sonlandırmaları veya gerçekleştiği iddia edilen olaylara rağmen evlilik birliğini makul bir süre sürdürmeye devam etmeleri hâllerinde “af” niteliğindeki davranışların varlığının bu kusuru ortadan kaldıracağını ve nihayet davacının cevaba cevap, davalının da ikinci cevap dilekçesi hakkında taraflar cevaba cevap ve ikinci dilekçeleri ile de vakıalarını serbestçe bildirebileceklerini, ön inceleme aşamasında ise taraflar, ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebileceğini yahut değiştirebileceğini, ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebileceğini yahut değiştirebileceğini, bu aşamanın tamamlanmasından sonra ise, ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri dışında iddia veya savunmalarını genişletemeyeceği yahut değiştiremeyeceğini belirterek oy çokluğu ile direnme kararını yerinde görmemiştir.        

III.  ÖZETLENEN OLAYIN ZAMAN ÇİZELGESİ İLE AKTARIMI

IV. ÇÖZÜMLENMESİ GEREKEN HUKUKİ MESELE

            Burada çözümlenmesi gereken hukuki mesele, aile hukuku kapsamında boşanma davalarında kusursuz ya da daha az kusurlu eş lehine olarak hükmedilen tazminat isteminde kusurun önemi ile birlikte eşlerin birbirine affedici veya aynı şekilde bağışlayıcı davranışlar göstermesinin bu kusuru ortadan kaldırıp kaldırmayacağıdır. Yani somut olayımızda boşanma davasından sonra dava derdest iken tarafların barışıp aynı evde yaşamaya başlaması boşanma davasında tazminat yönünden kusuru ortadan kaldırır mı ? işte bu çözüme kavuşturulmalıdır.

V. YORUM YÖNTEMLERİ İLE KARARIN İNCELENMESİ

            A. GİRİŞ

            Hukukun uygulanması tümüyle yorumlama ile ilişkilidir. Hakimin doğru soyut kuralları tespit ederek somut olaylara uygun yorumlaması ve uygulaması çok önemlidir. Hukuk bakımından yorumun önemi buradaki kritik yerde başlar ve her hukukçu veya hukuk metinleri ile ilgilenen kişi için çoğu zaman otomatik olarak yapılan bir anlamlandırma ve gerçeğe ulaşma çabasıdır. Bu nedenle bir kanun hükmünün somut olaya uygulanıp uygulanmayacağını saptamak için o hükmün anlamının yorum metotları ile açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Ancak yorum sayesinde kanun hükümleri amacı önceden belirlenmiş olan donmuş hükümler olmaktan çıkar ve ihtiyaçlara cevap verebilen canlı kurallar olma niteliğini kazanır.[1] Hukuk biliminin yaptığı yorum, bir hukuk normunun muhtemel anlamlarını ortaya koymaktan başka bir şey değildir.[2]

            Türk Medeni Kanunun 1. maddesinde “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.” denilmektedir. Burada bahsedilen ‘’söz’’ kanunun metinsel olarak anlamlandırılması ve kurala uygulanmasını, ‘’öz’’ ise kanunun ruhunu ve amacını da somut olaya uygularken araştırılması gerektiğini ve bu amaçtan, ruhtan kopuk olarak yapılan yorumlamaların ve uygulamalarında yarım kalacağını ifade eder.

            Doktrinde yorum yöntemleri açısından birçok farklı tasnif yapılmışsa da yorumun genel kabul gören başlıca yöntemleri lafzi, sisteme uygunluk(sistematik), tarihi, amaca uygunluk, sezgisel yorum ve anayasaya uygun yorum olarak ifade edilebilir. Sezgisel yorum ve anayasaya uygun yorum müstakil bir yorum yönetimi olarak değil ancak, mevcut yöntemleri tamamlayan bir uygulama olarak kabul görmektedir.[3] Ben de çalışmamda bu yorum metotlarını uygulayarak HGK kararına konu olmuş bu tartışmalı olayı yorumlayacağım ve bir sonuca ulaşacağım.

B. LAFZİ YORUM

1.Genel Tanım

Kanun koyucunun ne dediğini anlamak için doğaldır ki ilk önce onun ne dediğine, yani kanunun sözüne, yani metnine bakmak gerekir. Kendisine ‘’dil bilgisel yorum’’, ‘’gramer yorumu’ ’da denen lafzi yorum, yönteminde bir kanun maddesinin anlamı bu kanun maddesinde kullanılan kelimelere, kelimelerin cümle içerisindeki yerlerine, söz dizimine, noktalama işaretlerine bakılarak tespit edilir. Açıktır ki bu yorum yönteminde dil bilgisi kuralları, sözlük anlamları, hatta bazen bir virgülün yeri bile büyük önemli rol oynar.[4] TMK 1.maddesinde kanunun ‘’sözüyle’’ değindiği tüm konularda uygulanması gerektiğini ifade eder buradaki söz metindir. Metin lafzı ifade eder. Ancak bu lafızda arayış ise gramer yorumu ile yapılır. Bir kuralın olaya özgü içeriği gramer analizi ile ortaya çıkar.[5]

Genel kelimelerin anlamlarını çözümleme, mesleki (teknik) kavramları çözümleme, imla kurallarının yardımıyla cümleleri çözümleme, ilgili müesseseyi saptama ve unsurlarına ayırma lafzi yorumun aşamalarını oluşturmaktadır.

2. Karara İlişkin Mevzuat Hükümleri

Lafzi yorumu doğru yapabilmek için öncelikle ilk veriyi oluşturan kanun hükümlerini saptamak çok önemlidir. Bu kanun hükümleri yorumlanacak kararda geçer veya çözümlenmesi gereken hukuki meselenin tespiti hakkındaki araştırmalarda kendiliğinden ortaya çıkar şimdi size HGK kararıyla alakalı ilgili kanun hükümlerini aşağıda vereceğim.

TÜRK MEDENİ KANUN’DA YER ALAN İLGİLİ MADDELER

Madde 161-Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.

Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

Affeden tarafın dava hakkı yoktur.

———————————————————————————-

II. Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış

Madde 162– Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.

Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

Affeden tarafın dava hakkı yoktur.

————————————————————————————

VI. Evlilik birliğinin sarsılması

Madde 166- Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

——————————————————————————-

III. Geçici önlemler

Madde 169- Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır.

——————————————————————————–

V. Boşanmada tazminat ve nafaka

1. Maddî ve manevî tazminat

Madde 174– Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.

Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.

———————————————————————————

Yoksulluk nafakası

Madde 175- Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.

Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.

———————————————————————————–

D. Boşanmada yargılama usulü

Madde 184– Boşanmada yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbidir:

1. Hâkim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.

2. Hâkim, bu olgular hakkında gerek re’sen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.

3. Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hâkimi bağlamaz.

4. Hâkim, kanıtları serbestçe takdir eder.

5. Boşanma veya ayrılığın fer’î sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz.

6. Hâkim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.

HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU’NDA YER ALAN İLGİLİ MADDELER

Taraflarca getirilme ilkesi

MADDE 25- (1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.

——————————————————————————-

İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi

MADDE 141– (1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.

(2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.

———————————————————————————

MADDE 176- (1) Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.

(2) Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir.

———————————————————————————-

MADDE 177– (1) Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.

(2 Yargıtay’ın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.

(3) Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir.

3.Genel Kelimelerin Anlamlarının Çözümlenmesi

Kanaat : Elindekiyle yetinme durumu, yeter bulma, bana göre.

Feri : Ayrıntı niteliğinde olan, ayrıntılarla ilgili, ikinci dereceden, ikincil.

Vakıa : Olan şey, gerçek, olgu

Muvafakat : Razı olma, uygun bulma, olur deme.[6]

4. Mesleki ve Teknik Kavramların Anlamlarının Çözümlenmesi

Hukukta İkrar : Taraflardan birinin ileri sürmüş olduğu vakıanın diğer tarafça doğru olduğunun bildirilmesidir. Bu bakımdan bir taraf usul işlemi olan ikrar ile taraflar arasında çekişmeli olan vakıa artık çekişmeli olmaktan çıkar ve ispata gerek kalmaz

Re’sen : Hukukta kendiliğinden, kimsenin demesiyle değil kendiliğinden yapmak anlamında    kullanılır.

Islah : Yargılama sırasında tarafların yapmış olduğu usuli işlemleri tamamen veya kısmen düzeltmelerine imkân veren bir yoldur.

Tahkikat aşaması : Türk Dil Kurumunda kelime anlamı olarak “soruşturma” anlamına gelmektedir. Hukuken ise dava konusu iddiaların, savunmaların, araştırmaların, delillerin ve diğer değerlendirmelerin yapıldığı esas inceleme aşamasıdır.

            5. İmla Kuralları Yardımı İle Cümlelerin Çözümlenmesi

            Aşağıda yukarıda belirtilen HGK kararı’nda tartışılan hukuki mesele için incelenmesi önemli bir takım mevzuat hükümleri sıralanmıştır. Lafzi yorum yapılırken bu evzuat hükümlerinin de gerekli imla kuralları bakımından gözden geçirilerek açıklığa kavuşturulması yapılacak yorumda doğru sonuca ulaşılması için çok önem arz eder.

Madde 174– Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.

Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. Olayımız bakımından en önemli maddelerden bir tanesi 174.maddedir. İlgili maddede kimin maddi ve manevi tazminat isteyebileceğini, hangi şartlar altında istenebileceğini virgül kullanarak ayırılmaya çalışılmıştır. Kusursuz ‘’veya’’ daha az kusurlu tarafın maddi tazminat isteyebileceği yönünde metin düzenlenmiş, ‘’veya’’ bağlacı ile tazminat isteyebilecek kişinin diğer kişiden daha az kusurlu olması ya da hiç kusurlu olmaması gerektiği anlaşılmaktadır. Sayılı sınırlı olarak listelenen bu hal de eşit kusurlu oluşun tazminata yol açmayacağını anlamak çok da zor değildir.

            İkinci fıkrada ise ‘’kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan’’ şeklinde bir ibareye yer verilmiş ve bu iki ibare birbirinden virgül ile ayrılmıştır. Lafzi olarak yorumladığımızda manevi tazminatta maddi tazminat gibi kusursuz olan taraftan isteneyemeyecektir.

             184.madde ise hangi hallerde HMK’nın uygulanamayacağını sınırlı olarak sayma suretiyle belirtmiş ve ‘’:’’ kullanrak açıklayıcı olması bakımından numaralandırarak saymıştır. ‘’Hâkim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.’’ Şeklinde düzenlenerek HMK dan ayrılan ilk unsuru belirtmiştir.Bu hüküm yorumlandığından hakimin hukuk yargılamasında hakim olan ilkelere ters olarak ispatın, hakimin vicdanından geçmedikçe varlık kazanamayacağını ele almıştır. Halbuki hukuk yargılamalarında şekli gerçeklik esastır.

            Olayımızın çözümü için gerekli olan hukuk yargılamaların en önemi ilkelerinden biri olan iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağını ele alan madde hukuk muhakemeleri kanununda 141.maddedir. ‘’Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.’’ şeklinde düzenlenen maddede ‘’veya’’ bağlacı ile iddia ve savunma ayrılmış ikisinin de ayrı ayrı dilekçeler aşamasından sonra istisnai hallerde değiştirilebileceğini belirtilmiştir.

            6. Hukuki Müessesenin ve Unsurlarının Belirlenmesi

            İncelenen olayda çözümlenmesi gereken hukuki mesele, aile hukuku kapsamında boşanma davalarında kusursuz ya da daha az kusurlu eş lehine olarak hükmedilen tazminat isteminde kusurun önemi ile birlikte eşlerin birbirine affedici veya aynı şekilde bağışlayıcı davranışlar göstermesinin bu kusuru ortadan kaldırıp kaldırmayacağıdır. Yani somut olayımızda boşanma davasından sonra dava derdest iken tarafların barışıp aynı evde yaşamaya başlaması boşanma davasında tazminat yönünden kusuru ortadan kaldırır mı? İşte bu çözüme kavuşturulmalıdır. Zaten tarafların uyuşmazlığa düştüğü kısım ödenecek paraların tutarları ve niteliğidir. Temyiz istemlerinden de anlaşılacağı üzere davacı kadın ödenecek nafakaların tutarının az olduğu, davalı adam ise barışma eyleminin gerçekleştiğinden bahisle kusurun ortadan kalktığını dolayısıyla tazminata hükmetmek gerekmediği yönünde temyiz itirazlarında bulunmuştur. Kadının temyiz itirazı bakımından Yargıtay nafakanın arttırılması yönünde karar vererek kadının uyuşmazlığını sonuçlandırmıştır. Dolayısıyla burada tartışılması gereken hukuki müessese boşanma davasında maddi ve manevi tazminattır. Maddi ve manevi tazminat istemlerinin unsurlarını şu şekilde sıralayabiliriz.

            Maddi tazminat için gerekli unsurlar:

  • Maddi tazminat isteyen eşin boşanmada hiç kusurunun bulunmaması ya da kusurunun diğer eşten daha az olması
  • Davalı tarafın kusurlu olması
  • Kendisinden tazminat istenen eşin kusurunun boşanma sebebinin oluşmasıyla alakalı olması, kusurun illiyet bağının boşanma sebebine uygun olması
  • Davacının mevcut ya da beklenen bir menfaatinin zedelenmesi

      Manevi tazminat için gerekli unsurlar:

  • Davalının kusurlu olması
  • Kendisinden tazminat istenen eşin kusurunun boşanma sebebinin oluşmasıyla alakalı olması, kusurun illiyet bağının boşanma sebebine uygun olması
  • Davacının kişilik hakkının zedelenmesi
  • İstenen manevi tazminatın para olması

7. Çıkarsama

            Olayımızda taraflar son birlikte yaşamın da şiddetle sona ermesinin ardından boşanmak istemektedirler. Davacı kadın hukuki işlemlere devam ederek, duruşmalara katılarak ve talebiyle bağlı kalarak davayı yenilemiştir. Süre gelen davada yeni vakıalar yaşanmıştır.

            Boşanma hukukunda boşanmanın nedenleri özel ve genel olarak sınıflandırmıştır. Özel boşanma sebepleri; zina, hayata kast, pek kötü davranış, onur kırıcı davranışlar, küçük düşürücü suç işleme, haysiyetsiz hayat sürme, terk ve akıl hastalığıdır. Genel boşanma sebepleri ise evlilik temelinden birliğinin sarsılması, anlaşmalı boşanma ve eylemli ayrılıktır. Aralarındaki fark genel boşanma sebeplerindeki vakıaların önceden öngörülebilir derecede olmadığı yönündedir. Genel boşanma sebeplerindeki ortaya çıkabilecek vakıalar ile birlikte tarafların artık evlilik birliğini sürdürebilmeleri kendilerinden beklenemez.

            Boşanma sebepleri mutlak ve nispi olarak da ikiye ayrılır buradaki ayrımın önemi şudur; mutlak boşanma sebeplerinde hakim, bu sebebin ispatı ile birlikte tarafları boşamak zorundadır. Hakimin evlilik birliğinin devam edip etmeyeceğine ilişkin taktirine göre tarafları boşaması mutlak boşanma sebeplerinde mümkün değildir. Mutlak boşanma sebepleri; zina, pek kötü veya onur kırıcı davranış, eylemli ayrılık, hayata kast, terk ve anlaşmalı boşanmadır.

Somut olayda davacı kadın davalının fiziksel şiddet uyguladığını, küçük düşürüp kırıcı sözler sarf ettiğini, son iki yıldır hayatında başka bir kadın olduğunu, bu kadını ortak konuta getirmesine karşı çıktığından beri davalının kendisini ve ailesini tehdit ettiğini ileri sürerek bir boşanma davası açmıştır. Olayımızda bir çok mutlak boşanma sebebi var gibi gözükmektedir fakat içeriği bakımından dava dilekçesinde mutlak ve özel boşanma sebeplerine değinilip değinilmediği karardan anlaşılamamaktadır.

Ayrıca değerlendirmek gerekir ki, her dava açıldığı tarihteki fiili ve hukuki duruma göre karara bağlanır. Başka bir değişle hüküm, uyuşmazlığın başlangıcından davanın açılma zamanına kadar gerçekleşmiş vakıaları kapsar.[7] Aksinin kabulü; tarafların dayandığı olguların, dolayısıyla elde etmek istediği nihai talebin dışına çıkılması sonucunu doğuracağı gibi, temyiz ve karar düzeltme süreçleri de dahil, yargılamanın son aşamasına kadara gerçekleşecek hukuki ve fiili olguların nazara alınması gerektiği sorununu ortaya çıkaracaktır ki bu şekilde uyuşmazlıklar adil yargılanma süresi içinde ve yasanın amir hükümlerine göre sonuçlandırılamayacaktır[8]

Eşlerden birinin boşanma davası açtıktan sonra gerçekleşen davranışları mevcut boşanma davasında eşlere kusur olarak yüklenilemez.

Her dava açıldığı tarihteki şartlara tabidir. Davadan sonra oluşan vakıalar görülmekte olan boşanma davasında hükme esas alınamaz. Ancak yeni bir dava konusu yapılır ve ispat edilirse birleştirilerek görülecek olan yeni boşanma davasında bu sebeple boşanma kararı verilebilir. [9]

Ön inceleme aşaması tamamlanana kadar usulüne uygun şekilde dayanılmayan bir vakıanın tahkikat aşamasında gerçekleştiğinden bahisle davalıya kusur olarak yüklenmesinde açıklanan emredici usul kuralları sebebiyle imkan bulunmamaktadır. [10]

Yani belirtmek gerekir ki, davacı kadının dava sırasında birlikte yaşama olayında ortaya çıkan, dilekçelerde belirtilmeyen yeni vakıalara ve kusurlara dayanabilmesi için ya yeni bir boşanma davası açarak burada anlatması ve mevcut dava ile birleştirilmesini talep etmesi gerekirdi ya da tahkikat aşaması bitene kadar karşı tarafın muvafakatine dayanmasına gerek olmadan bir kereye mahsus olarak ıslah yoluna başvurup hayata kast şeklinde şiddet olayının gerçekleştiğini belirterek özel boşanma sebebine dayanmalı ve talep sonucunu değiştirmeliydi.

Zina, pek kötü davranış, küçük düşürücü muameleler, hakaret gibi evlilik birliğine zarar veren mutlak sebeplerde af olduğu taktirde dava hakkı düşer veya açılmış bir dava var ise kusuru ortadan kaldırır. Af sözlük anlamı ile, bir suçu, bir kusuru veya bir hatayı bağışlama şeklinde tanımlanmıştır. Boşanma davası esnasında tarafların barışmaları, zorunlu haller dışında birlikte yaşamaya başlamaları, birbirine karşı yürüttükleri hukuki işlemleri sonlandırmaları ya da devam etmesi yönünde yükümlülükleri yerine getirmemeleri, iddia edilen olaylara rağmen evlilik birliğini sürdürmeleri, cinsel ilişkiye girmeleri, af niteliğindeki davranışlara örnektir. Af iradesinin belirlenmesi şekle bağlı değildir yazılı sözlü ya da bir açık veya örtülü davranış olarak ortaya çıkabilir.

Tüm bunların ışığında var olan bu arenada taraflara yeni yaşanan olayları hukuki platforma taşımaları için çeşitli imkânlar verilmiştir. Bunlara rağmen bu imkânları kullanmayan taraf ne yazık ki hukuk yargılamasındaki şekli yükümlülükler altında ezilecek ve tazminat hakkını kaybedecektir. Sonuç olarak lafzi değerlendirme yapıldığında HGK kararına katılıyorum.

8. Ara Sonuç

            Yukarıda değinildiği üzere olayımızda çözümlenmesi gereken hukuki müessese maddi ve manevi tazminattır. Müessesenin unsurlara ayrılması yoluyla var olan unsurların olup olmadığı değerlendirilerek ara sonuç bölümünde, çıkarsama bölümünde lafzi yorum ile varılan sonucu doğrulayıp doğrulamadığımızı göreceğiz. İlgili değerlendirmenin yapılabilmesi için uygun tablo aşağıda verilmiştir.

Müessesenin unsurları            Somut olay      Unsurların varlığı
•           Maddi tazminat isteyen eşin boşanmada hiç kusurunun bulunmaması ya da kusurunun diğer eşten daha az olmasıSomut olayda taraflar birlikte yaşama iradesi göstermişlerdir. Bu davacı taraf için af niteliğindedir. Af kusuru ortadan kaldırır                      –
•           Davalı tarafın kusurlu olmasıSomut olayda taraflar birlikte yaşama iradesi göstermişlerdir. Bu davacı taraf için af niteliğindedir. Af kusuru ortadan kaldırır       –
Kusurun illiyet bağının boşanma sebebine uygun olmasıBoşanma sebebi davalı adamın onur kırıcı, kötü davranışları ve şiddet göstermesidir                  +
•           Davacının mevcut ya da beklenen bir menfaatinin zedelenmesiDavacı evlilikten ve çocuklarına babalık yapılması beklentisinden mahrum kalmıştır ve hayatının düzeni bozulmuştur. Vücut sağlığı fiziksel şiddetle zarar görmüştür                  +
            SONUÇ :Olayda kusur unsurları gerçekleşmediğinden talep eden davacı taraf tazminat istemine kavuşamayacaktır       –
       MANEVİ TAZMİNAT İÇİN UNSUR TABLOSU 
•           Davalının kusurlu olmasıSomut olayda taraflar birlikte yaşama iradesi göstermişlerdir. Bu davacı taraf için af niteliğindedir. Af kusuru ortadan kaldırır.                      –
Kusurun illiyet bağının boşanma sebebine uygun olmasıBoşanma sebebi davalı adamın onur kırıcı, kötü davranışları ve şiddet göstermesidir.                       +
•           Davacının kişilik hakkının zedelenmesi Olayda davalı eş hakaretler ederek onur kırıcı davranışlarda bulunmuştur.                               +
•           İstenen manevi tazminatın para olması 10.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminat istenmiştir.                  +
               SONUÇ :Olayda kusur unsuru gerçekleşmediğinden manevi tazminat talebi uygun bulunmamıştır.                       –

C. TARİHSEL YORUM

            1. Genel Tanım

            Tarihsel yorum yöntemine göre, kanun koyucunun kanun hükmünü koyarken izlediği amaç, yani kanun koyucunun niyetleri araştırılır. Bunun içinse konunun sözleri yani lafzı yeterli değildir. Kanunun hazırlık çalışmaları, komisyonda yapılan görüşme ve çalışmalara, kanunun gerekçesine bakmak gerekir. Lafzi yorum yöntemleri ile bazen doğru sonuca ulaşmak mümkün değildir. Tarihsel yorum yöntemi ile ilgili kanun maddesinin niyeti keşfedilmeye çalışılır.

            Fakat tarihsel yorum yöntemi şu yönlerden de eleştirilir. Toplumsal yaşam değişim halindedir. Kanunun yapıldığı zaman hakim olan anlayışa göre toplumun ihtiyaçlarını karşılamak her zaman doğru olamaz. Her ne olursa olsun dil zaman içinde farklı anlamlar kazanabilir fakat niyet kalıcıdır.

            2. İlgili Mevzuat Hükümlerinin Tarihsel Yorum Yöntemi ile İncelenmesi

            İncelenmesi gereken mevzuat hükümleri; affın dava yolunun önüne geçmesini düzenleyen TMK m.162, boşanma hukukunun HMK kapsamının dışında olduğu bazı hususların ve şekli gerçeğin var olduğu hukuk yargılamasından boşanma hukukunun ayrıldığı yerlerin üzerinde duran boşanmada yargılama usulü üst başlıklı TMK m.184, tarafların tahkikat aşamasında dilekçeler teatisi bölümü bittikten ve ön inceleme aşamasının da geçtikten sonra iddia ve savunmalarını değiştiremeyeceğini düzenleyen HMK m.141, hukuki müessesemizi oluşturan tazminat hükümlerini boşanma hukuku tarafından değerlendiren TMK m.174 tür.

Madde 162– Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.

Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

Affeden tarafın dava hakkı yoktur.

İlgili madde yukarıda ele alındığı gibi, TMK’nın özel boşanma sebeplerini saydığı bölümde hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış başlığı altında düzenlenmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken maddenin 3.fıkrasıdır. Fıkrada, affeden tarafın dava hakkı yoktur denilerek affın bir hukuka aykırı eylemi hukuka uygun hale dönüştürerek hukuki platformda bu davranışın hukuka aykırı bir fiil olarak kullandırmaması sonucunu ortaya çıkardığını görüyoruz. Olayımızda somut olarak özel boşanma sebeplerinden küçük düşürücü ya da onur kırıcı davranışa dayanıldığını karardan anlamasak da davacı kadın dava dilekçesinde kocası bakımından küçük düşürüldüğünü işlemiştir. Bir evlilik ilişkisini en kötü etkileyecek hallerin başında düzenlenen zina fiilinde bile af dava hakkını düşürür. Dolayısıyla af eşlerden birinin yaptığı kusurlu davranışın hukuksal alanda kullanılmasını engeller ve kusuru ortadan kaldırır. Affeden eş artık bu davranışın kendinde ve evlilik üzerinde bıraktığı izleri geride bırakabilmiş, yenmiş, atlatmış sayılır ve evlilik birliğini devam ettirme amacı taşır. İlgili kanun maddesinin genel gerekçeleri dışında özel madde gerekçesine bakıldığında kanun koyucu önceki Medeni Kanun’da geçen ibarelerin aynısını kullanarak hükmü değiştirmemiştir.

Madde 174– Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.

Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.

İlgili madde boşanma hukuku bakımından maddi ve manevi tazminatın unsurlarını ve kimlerin talep edebileceğini düzenler. Eski MK’nın 143 üncü maddesini karşılamaktadır. Maddenin birinci fıkrası boşanma nedeniyle maddî tazminatı düzenlemektedir. Yürürlükteki maddeden farklı şekilde davacının kusursuz olması mutlak bir şart olarak aranmamış, daha az kusurlu olan tarafın da bu davayı açabilmesi kabul edilmiştir.

Maddenin ikinci fıkrası boşanma nedeniyle manevî tazminatı düzenlemektedir. Eski MK’da farklı olarak maddenin gerekçesinde davacının kusursuz olması şartı yasadan çıkarılmış, davalının kusurlu olması yeterli görülmüştür. Davalının kusurlu olması şartının arandığı her olayda, davacının kusursuz olması gerekeceğinden böyle bir koşulun maddede yer almasına gerek görülmemiştir. Davacının da boşanmada kusurunun bulunması genel hükümler gereğince Borçlar Kanununun 42 nci madde ve devamı hükümlerinin uygulanması sonucu tazminattan indirim ya da tazminata hiç hükmetmeme sebebi sayılacaktır.

Maddenin her iki fıkrasında da yürürlükteki maddeden farklı “eş” sözcüğü yerine “taraf sözcüğü kullanılmıştır. Zira maddî ve manevî tazminat davası, boşanma kararından sonra da açılabilen bir davadır. Bu durumda boşanmış eşlere hâlen “eş” demek mümkün değildir. Bu nedenle, bu hâli de kapsayacak şekilde maddedeki “eş” sözcüğü yerine “taraf’ sözcüğü kullanılmıştır.

Madde 184’ ün 1. Fıkrası ‘’Hâkim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.’’ Şeklinde düzenlenmiştir. Fıkranın bu şekilde düzenlenmesi ile boşanma hukuku bakımından HMK’dan ayrılan kısımları teker teker saymıştır. HMK’nın yürürlük alanı bulamayacağı bu alanlardan kasıt hukuk yargılamasındaki şekilcilikten uzaklaşarak hakimin kanaatince maddi gerçeğe ulaşma çabasının önemli görüldüğü hususlardan biri de aile olduğunu hatırlatmak demektir.

Kanunun gerekçesinde, ‘’Eski MK’nın 150 nci maddesini karşılamaktadır. Bu maddede belirtilenler dışında, boşanmada yargılama usulünün Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbi olduğu açıklanmıştır.’’ Şeklinde düzenlenmiştir.[11]

HMK MADDE 141– (1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.

(2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır

İlgili maddenin gerekçesinde ‘’ Davalının cevap dilekçesinin davacıya tebliğ edilmesi üzerine, davacı da on beş gün içerisinde cevaba cevap dilekçesini verebilir. Davacının da buna karşı yine on beş gün içerisinde cevap hakkı bulunmaktadır. Dava ve cevap dilekçesinde bulunması gereken hususlar, niteliğine uygun düştüğü ölçüde, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesinde de uygulanır. Bu dilekçelerin verilmesiyle veya bunlara ilişkin sürelerin geçirilmesiyle, dilekçelerin verilmesi aşaması tamamlanır ve ön inceleme sürecine geçilir. Dava ve cevap dilekçesine ilişkin hükümler, niteliğine aykırı düşmedikçe, gerek cevaba cevap, gerekse ikinci cevap dilekçesinin verilmesi için de uygulanacaktır. Cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçelerinin hazırlanması, veriliş süresi gibi konularda öngörülen kurallar, bunlar için de uygulanacağından, özellikle cevap süresi ve cevap süresinin uzatılmasına ilişkin hükümler, şartların gerçekleşmesi koşuluyla, bu dilekçeler için de uygulanır.’’ Şeklinde düzenleme getirilmiştir. Yani kanun koyucuya ve düzenlemeye göre dilekçeler aşaması geçtikten, ön inceleme aşaması yapıldıktan sonra taraflar ancak bir kereye mahsus olarak ıslah yolu ile talep sonucunu değiştirebilir ve yeni gelişen olayları mahkemenin konusu yapabilir. Aksine olarak dilekçeler aşaması geçmiş, ön inceleme aşamasında karşı tarafın açık muvafakati alınmamış ve ıslaha başvurulmamışsa tahkikat aşamasında gelişen yeni olayları ancak yeni bir dava açarak yargılamanın konusu haline getirebilirsiniz. Var olan hüküm ancak geçmiş ile dava tarihi arasındaki olaylar için kurulur. Somut olayımızda bu imkânlardan yararlanmayan veya hukuki arenada nasıl dans edileceğini bilemeyen davacı bakımından ne yazık ki şiddet görse bile hakkı olan parasal değeri ceza yargılamasından elde etmeye veya yeni bir maddi manevi tazminat davasına konu etmeye çalışmalıdır. Boşanma hukukuna konu dava bakımından tazminat istemi af olayı gerçekleştiği andan itibaren son bulmuştur.

3.Çıkarsama

            Mevzuat hükümleri incelendiğinde gerek boşanma hukukunun tabi olduğu TMK incelendiğinde gerekse hukuk yargılama usulünün tabi olduğu HMK incelendiğinde hatta istisnai sayılacak ilgili TMK hükümleri incelendiğinde bile yaşanan af olayını tazminat bakımından kusur olarak kullanılabilecek bir hukuki alan yaratmak zordur.

            4.Ara Sonuç

            Yukarıda verilen mevzuat hükümlerinin gerekçelerini tarihi yorum metodu ile incelediğimizde ulaşılan ara sonuç, lafzi yorum metodu ile aynıdır. Tarihsel yorum metodu ile farklı bir sonuca ulaşılamamıştır.

D. AMACA UYGUNLUK(TELEOLOJİK) YORUMU

1.Genel Tanım

Kanunun amacını ve özellikler zamanın ihtiyaçlarını hiçbir zaman gözden uzak tutmamak gerekir. Zira hukuk yaşayan bir düzen olarak her neslin ve her devrin ihtiyaçlarına cevap vermek durumundadır. Bu da kanun koyucunun belli bir zamandaki düşüncesini değil, kanunun amacını dikkate alınmasını gerektirir. Bu amaç ise içinde bulunduğumuz zamanın gereklerine göre hesaplanmalıdır.[12]

Amaca uygunluk yorumunun yapılabilmesi için kanun metninin yorumunda belli bir aşama-ya gelmek gerekmektedir. Lafzi yorum, tarihi yorumdan sonra yapılacak amaca uygunluk yorumunda öncelikle eşyanın (olgunun) tabiatına uygunluk incelemesi, sosyolojik yorumun yapılması ve hukukun genel ilkeleri ile değerlendirilmesi aşamaları mevcuttur. Getirilen normun eşyanın tabi-atına (öznesine) ne ölçüde uyduğu ayrıca, öznenin içinde bulunduğu çevre ile (sosyolojik ortamla) bağdaşıp bağdaşmadığı değerlendirildikten sonra hukuk düzeni içindeki konumunun da incelenmesi gerekir.[13]

            2. Eşyanın (Olgunun) Tabiatına Uygunluk Değerlendirilmesi

            Eşyanın (olgunun) tabiatına uygun demek, çözümde konunun özelliğinin(yapısının) dikkate alınması demektir. Bir norm geniş bir alana hitap edecekse, o alanın mevcut durumunun iyi tanınıyor olması gerekir. Düzenleme konusu alanın yapısı eşyanın tabiatı kavramı ile özdeştir. Burada kastedilen husus sosyal gerçekliktir. Yani, bir düzenleme yapılırken ve yorumlanırken düzenleme konusu şeyin yapısı dikkate alınmalıdır.[14]

            Önceden de belirtildiği üzere tartışılan meselemiz, davalı kadının boşanma davası açtıktan sonra eşiyle bir araya gelmesi, birlikte 3 çocuğu ile aynı evde yaşamaya başlamasının olaylardan sonra tekrar ayrılmaları ve boşanma davasına devam etmesinin ardından hakimin boşanmaya ve tazminata hükmetmesi, sonra davalı eşin kusuru sebebiyle hükmedilen tazminatın, af niteliğinde sayılan birlikte yaşama olgusunun gerçekleştiği sebebiyle haksız olduğu yönündedir. Olayda incelenmesi gereken hukuki olgular, kusur, af, tazminat, iddia ve savunmanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağıdır. Hepsini içine alan ve tartıştığımızda nihai sonuca ulaşacağımız müessese ise boşanma hukukunda maddi ve manevi tazminattır.

            Eşyanın yani öznenin değinilen tabiata uygunluğunu denetlerken burada şüphesiz ki tartışmaya konu olan öznelerimiz eşlerdir. Yani davacı kadın ve davalı erkektir. Açıklığa kavuşturmak istediğimiz konu bakımından kanun koyucu, eşyanın yani eşlerin tabiata yani boşanma hukukuna, tazminata, kusur sorumluluğu ve onu kesen istisnalara entegre edilmesi esnasında tarihsel yorum yapıldığında görülen gerekçeler de incelendiğinde görülecektir ki taraflara eşit davranmaya çalışmıştır. Aile içi ilişkilerin hukuki platforma taşındığı bu alanlarda tarafların davranışlarına anlamlar yüklemiştir ve toplumun en küçük birimi olan aileyi ayakta tutmayı esas amaç haline getirmiştir.

            Somut olayda boşanma sebeplerinin ayrı ayrı düzenlenmesinden, maddi ve manevi tazminat talebinin varlığını boşanma hukuku içerisinde de değerlendirmesinden, bu tazminatı ortaya çıkaran kusur bakımından kusurluk haline göre tazminat istemini düzenlemesinden ve bu kusur halini yok eden dava hakkını sonlandıran davranışlara da değinmesinden aile içi ilişkileri de önemsediğini ve tarafları bunların zararlarından korumak istediğini görüyoruz. Sonuç olarak eşyanın tabiatına uygunluk değerlendirilmesi yapıldığında öncelikle taraf davranışlarının (öznenin) hukuki hayata (tabiatı) etkisininde önemsendiği görüşündeyim. Tüm bunların ışığında hukuk genel kurulu tazminata hükmedilemeyeceği yönünde karar vermiştir.

            3. Sosyolojik Yorum

            Sosyolojik yorumda, toplumsal değer yargılarına ve onlarda meydana gelen değişmelere dikkat edilerek değerlendirme yapılmaktadır. Önce, düzenleme konusu olan öznenin içinde bulunduğu ortamın değerlendirilmesi gerekir.[15] Bana göre, somut olay değerlendirildiğinde, uygulanacak normlar tespit edildiğinde, olay tam anlamıyla kıvranıldığında, tarihsel yorum yöntemi ile de kanun koyucunun iradesine doğrudan değinildiğinde ortaya çıkacak sonucun tarafların menfaatleri ve duygu durumları için tatmin edici mi ? toplum bakımından yararlı bir karar mı ? Sosyolojik yorum değerlendirmesi ile tespit edilebilir. Ve mutlak adaletin sağlanması için en önemli basamaklardan biridir.

            Sosyolojik olarak tüm toplumu değiştirmeye gücü yetebilecek, aksine bir o kadarda küçük en etkili birim ailedir. Ailede kadının yeri ve rolü çocukların sağlıklı bireyler olması için çok önemlidir. İnsan sevgi ile sağlıklı bir vücut ve zihin kazanabilir. İlk sevgi anne tarafından çocuğa verilir. Bu değer yargıların aksine toplumumuzda kültürel açıdan sevginin yeri pek azdır. Savaşçı bir şekilde ayakta kalmanın şart olduğu Anadolu toprağında ve kadının rolünü çok öncelerden çizmiş olan İslami düşüncelerde ailenin önemi sevgiden ziyade iş gücü ve hayatta kalmak bakımından tek kişiden fazla olan topluluk olarak görülmüştür.

            Somut olayımızda davacı kadının şiddet gördüğü ifadelerinden, boşanma kararından, delillerden, polis tutanaklarından ve raporlardan anlaşılmaktadır. Erkeğin fiziksel gücünü dış dünyada denemesinin en zayıf ürünü kadına şiddettir. Kadına şiddet,  kontrol edilmeyen genetiği ile vahşi ve savaşçı erkeğin gücünü daha zayıflara uygulamasından ibarettir, gereksizdir ve insan olunmasından bahisle kontrol altına alınabilir olmalı aksi taktirde hukukla kontrol altına alınmalıdır. Fakat hukuk dünyasında kurallar, haklar ve ilkeler geçerlidir. Şüphesiz bunların mağdurlar için sağlıklı işlemesi önemlidir. Hukukun doğuşu, gereği de zaten budur. Olayımızda davacı kadın bu kurallar yüzünden hakkı olan parasal edimi alamayan ve hakkı zarara uğrayan kişi olarak gözükse de bu hakkını elde edebilmesinin çok çeşitli yolları vardır. Bu imkânları değerlendirmeyen davacı bakımından sonucun ağırlığı altında ezilmek, kendisinin de hukuktan yapmasını beklediği şeydir. Adaletin kılıcı herkes için keskindir. Bu şekilde değerlendirme yapıldığında sosyolojik açıdan kadının bu tazminata hak kazanması gerektiği düşünülse de kadına şiddetle gözlemlediğimiz mağdurluğun en temelinde tazminatın sağlayacağı yararı, hukuka aykırı yollarla kadına vermektense davalının hukuka uygun yollarla cezalandırılması daha doğru olacaktır.

4. Objektif Amaç ( Hukukun Genel İlkeleri ) Değerlendirmesi

            Getirilen normun eşyanın tabiatına ne ölçüde uyduğu ve ayrıca öznenin içinde bulunduğu çevre ile bağdaşıp bağdaşmadığı değerlendirildikten sonra hukuk düzeni içindeki konumunun da incelenmesi gerekir [16] İnceleme konusu somut olaya uygulanacak kurallar; Türk Medeni Kanunu ve Hukuk Muhakemeleri Kanununda yer almaktadır. Bahsi geçen normlar çerçevesinde yapılan sosyolojik değerlendirme sonucu dikkate alındığında da, HGK ile Yargıtay tarafından verilen kararın hukukun genel ilkelerine uygun olduğu tespit edilmiştir.

            5. Ara Sonuç

            Amaca uygunluk çerçevesinde eşyanın tabiatına uygunluk, sosyolojik yorum ve hukukun genel ilkeleri ile değerlendirme aşamalarının tek tek inceleme konusu somut olaya uygulanması halinde de diğer yorum yöntemlerinden farklı bir sonuca ulaşılmamıştır.

E. SİSTEMATİK YORUM

            1.Genel Tanım

            Bir normun yorumunda ilk olarak lafzına daha sonra tarihi yorum ile incelenmesine ve normun hangi amaçla düzenlendiğinin tespitinin ardından o normun yorumu için onun ilgili olduğu kanun, ilişkili olduğu hukuk dalı ve tüm hukuk sistemi içindeki yerinin incelenmesine sistematik yorum denir. Bir normun anlamı hakkında onun ilgili yasa, ait olduğu hukuk dalı ve tüm hukuk sistemi içindeki sistematik yeri dikkate alınarak değerlendirme yapılabilir[17] Sistematik yoruma her normu kendi içinde yorumlayıp anlamını açığa çıkardıktan sonra başvurmak gerekir. Yani, lafzi, tarihi ve gai yorum tamamlanıp böylece şeffaf hale getirilen norm diğerleri ile kıyaslanmaya elverişli hale getirilmelidir.[18]

            Bu aşamalardan sonra bu anlamı açığa kavuşturulmamış olan normun tüm hukuk sistemi içindeki yeri dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu değerlendirme yöntemine sistematik yorum denir. Hukuk sistemi birbirinden kopuk, bağımsız, izole kurallardan oluşmaz. Bir bütünün ayrılmaz parçaları gibidir.

            2.İlgili Mevzuat Hükümleri Arasındaki İlişki

            İnceleme konusu karar bir boşanma davasıdır. Boşanma davası sonucunda tazminata hükmedilmiştir. Tazminata ilişkin ve boşanmaya ilişkin hükümler TMK da aile hukuku kitabı başlığı altında hüküm altına alınmıştır ve hukuk yargılamasına esas teşkil eden bir davadır. Hukuk yargılamalarının usulünü belirleyen kanun HMK dır. Somut olayımızda ilgili HMK ve TMK hükümleri incelenmiştir. Somut olayın çözümü için başvurulan kanun maddeleri incelendiğinde, bunlar arasında bir çatışmanın bulunmadığı, aksine ilgili normların birbirlerini tamamladıkları görülmektedir. Her norm kendi amacını gerçekleştirerek, birbirlerini tamamlamaktadırlar.      

3. Ara Sonuç

Sistematik yorum çerçevesinde yapılan incelemede de önceki yorum yöntemlerine aykırı bir sonuç bulunmamış ve uyuşmazlığın tespiti ve olaya uygulanması gereken kanunun TMK ve HMK olduğu görülmüştür.

F. ANAYASAYA UYGUNLUK YORUMU

1. Genel Tanım

Bu yorum yöntemi gerekçesini Anayasanın 11. Maddesinden almaktadır. 11.madde; ‘’Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz. ’’ şeklinde düzenlenmektedir. Aslında sistematik bir yoruma dahil edilmesi mümkündür. Çünkü, anayasanın üstünlüğü ve normlar hiyerarşisi düzeni de bu yorumu gerektirmektedir. Tüm yorum yöntemleri kullanıldıktan sonra varılan sonuçların ve olaya uygulanacak kuralların anayasa kurallarına ve tüm hukuk düzeninin gerektirdiği kurallara uygun olması gerekmekte-dir. Ayrıca, amaçsal yorumda normun amacının belirlenmesi için objektif amaç ( hukukun genel prensipleri ) değerlendirmesi yapılırken bir nevi Anayasaya uygunluk yorumu yapılıyor demek mümkündür. Çünkü hukukun genel ilkelerinin içeriği oldukça geniş olmakla beraber Anayasal ilkeleri de içinde barındırmaktadır[19] Anayasaya uygunluk yorumu bağımsız bir yorum türü değildir, tamamlayıcı bir yorum türüdür. Anayasaya uygun norm, sistematik yorumun özel bir hali olarak hukuk düzeninin birliği, anayasanın üstünlüğü ve kurallar hiyerarşisi anlayışının bir sonucudur.

Bilinen yorum yöntemleri olayın dahil olduğu kurala uygulandığında, ortaya çıkan sonuçların anayasal değerlere, hukuk topluluğunun beklentilerine ve değerler bütününe uygun olması gerekir.[20]

2. İlgili Mevzuat Hükümlerinin İncelenmesi

Sistematik ve lafzi yorumda gerek tüm hukuk sistemi içerisindeki gerekse uygulanacak hükümler bakımından kanun maddeleri tespit edilmiştir fakat anayasada aile ile ilgili ve kişinin buradaki uyuşmazlıklarını dava ile soruşturmasıyla ilgili sayılı hüküm bulunmaktadır. Hükümler aşağıda sıralanmıştır ve HGK kararının, tüm yorumsal yöntemler sonucunda ulaşılan sonuçların Anayasaya uygunluğu burada incelenecektir.

I. Temel hak ve hürriyetlerin niteliği

 Madde 12 – Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.

Aile bu hükümde ele alınmıştır. Ailesine karşı kişinin sorumluluklarının var olduğunu hatırlatır. Anayasa da bile özel kanun hükümlerinin aksine aile ile ilgili düzenlemelerin var olduğunu hatırlatıcı bir hükümdür.

I-Ailenin korunması ve çocuk hakları

Madde 41 – Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek  yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.

Bu hükümde devletin de aile yapısını koruyucu şekilde hareket ettiğinden bahsetmektedir. Uygulamada ve HGK kurulu kararında da hakimin ilk görevi sürdürülebilir bir aile yapısının varlığını araştırmaktadır. Lakin somut olayımızda bu mümkün değildir.

Anayasa madde 36:

Hak Arama Hürriyeti

‘’Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

İlgili maddede Türkiye’de devam eden bir yargılamada kişinin haklarını düzenleyen en üst anayasa normu bu metindir. Herkesin uyuşmazlığını dava yoluyla çözülmesini beklemeye hakkı vardır. Somut olayda da görüleceği üzere davacı kadının tazminat alabilmesi için yeni bir boşanma davası açma hakkının olduğunu en üst derecedeki norm olarak 36.madde hatırlatmaktadır.

3. Ara Sonuç

HGK kurulu kararında ve somut olayda incelenen hükümler Anayasa’nın ilgili hükümlerine uygundur. Tüm yorum yöntemlerinin ulaştığı sonuçtan aksi bir sonuca buradaki denetimle de ulaşılamamıştır.

G. SEZGİSEL YORUM

1. Genel Tanım

Anayasamıza göre, “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.” (Md. 138/1). Bu kuralın uygulamada önemli yansımaları bulunmaktadır. Çünkü, yargılama faaliyetlerinin duygularla yakın ilişkisi vardır.[21]

Yargıç diğer yorum yöntemlerini tamamladıktan sonra son olarak anayasal dayanağı olan sezgisel yoruma başvurması gerekmektedir. Anayasa hükmünde açıkça düzenlendiği üzere, yargıçlar karar verirken anayasaya kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm vereceklerdir. Yargıçların vicdani kanaatleriyle hareket etmelerinden kastedilen, yargıçların bu tespit edilen hukuk normlarını uyguladığında hakkaniyete ve vicdana uygun bir yorum çıkıyor mu bunu değerlendirmesidir.

2. Çıkarsama

Sosyolojik yorum ile birlikte sezgisel yorum tüm yorum yöntemlerinin yanında düşünsel faaliyeti gerçekleştiren yorumcunun ya da uygulayıcı hakimin gözlerini kapatarak ulaşılan sonucun doğruluğunu düşündüğü, kimi zaman çelişkiler yaşadığı bir yorum türüdür. İncelemeye konu Hukuk Genel Kurulu kararında yukarıda çokça açıklandığı üzere çok ince bir vicdani olumsuzluk vardır. Neticede kararı yerinde bulanlar için şiddet gören ve boşanma davasını kazanan bir anne tazminata hak kazanamayacaktır. Bu insan affedici gibi iyi duygularına yenik düşerek ailesinin devamı için son bir yükün altına girerek aslında tazminat hakkından vazgeçmiş gibi gözükmektedir. Fakat hukuk kuralları nettir ve herkes için aynı sonucu doğurur. Karşı oyda da ifade edildiği gibi davanın geri alınmamasından ve yenilenebilir bir halde bırakılmasından yola çıkarak birlikte yaşama sürecini af olarak değerlendirmemek yerinde olmayacaktır. Davacı kadının her halde ceza davasından, maddi manevi tazminat davasından ya da o sırada açabileceği yeni bir boşanma davasından elde edebileceği tazminat hala mevcuttur.

3.Ara Sonuç

Sezgisel yorum yöntemi de kullanıldığında diğer tüm yorum yöntemlerinin aksine bir sonuca ulaşılamamıştır. İlgili HGK kararı yerindedir.

VI. GENEL HUKUKİ SONUÇ

1. Ara Sonuçların Değerlendirilmesi

Lafzi yorumda, somut olaya uygulanacak mevzuat hükümlerinde anlamı bilinmeyen genel, mesleki ve teknik kavramların anlamları çözümlendikten sonra cümleler imla kuralları yardımıyla incelenmiş ve nihayet somut olaya uygulanacak hukuki müessese tespit edilmiştir. Olaya uygulanacak kanun hükümleri burada tespit edildikten sonra HGK kararı ile birlikte cümle cümle incelenmiştir. Burada tarafların boşanma davasını temyiz etmedikleri, temyiz dilekçelerinin parasal edimler olan tazminat ile nafakalar ile ilgili olduğu anlaşılmıştır. Tüm bunlar ışığında çözülmesi gereken hukuki mesele boşanma davasında tazminatın kusura dayalı olup olmadığı, bu kusurun belirli sözleşmeler ya da davranışlar ile ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağı hususundadır. İncelenmesi gereken hukuki müessese boşanma davalarında maddi ve manevi tazminattır. Lafzi yorum yapıldığında olaya uygulanan kurallar incelenmiş, konu araştırılmıştır. HGK kararı yerinde bulunmuştur.

Tarihsel yorumda, incelenen bu kanun maddelerinin gerekçelerine ulaşılmıştır. Kanun koyucunun önceki MK’nu değiştirdikten sonra bu maddeleri yeni mi eklediği yoksa üzerinde değişiklik mi yaptığı araştırılmış ve kanun koyucunun amacı saptanmaya çalışılmıştır. Burada boşanma hukukunda uygulanacak tazminat hükümleri, affın kusuru ortadan kaldırıp kaldırmadığı yönündeki düzenlenen kanun maddeleri, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı, tahkikat aşamasında yeni gelişen olayların hukuk yargılamasında nasıl kullanılabileceği hususundaki maddeler incelenmiş ve kanun koyucunun kelime değişiklikleri dışında bir değişim görülememiştir. İlgili maddelerden en büyük değişiklik tam da tazminat konusu üzerinde gibi gözükse de tazminat isteyebilecek olan tarafın kusursuzluğu olayımızda tarafları bağlayan bir husus olarak görülmemiştir. Tüm bunlar ışığında HGK kararı halen yerinde gözükmektedir.

Amaca uygunluk yorumunda, önce eşyanın tabiatına uygunluk değerlendirilmesi yapılmış olup burada özne olarak boşanma davasına konu eşler ele alınmıştır. Bu tip boşanma davalarında doğru sonuca ulaşmak ve hakkaniyeti sağlamak için taraflar oldukça şeffaf olmaya özen göstermelidirler. Duygusal niteliği olan bu tip davalarda taraflar anlık kararlar ile hukuki arenada hakkını aramaya çalışırlar ardından bir takım insani davranışlar sergilerler örneğin eşleriyle barışır ya da onları affederler. Bu davranışların dava üzerinde ve hukuk üzerinde etkisi büyüktür. İnsani psikolojik değişimlerin devamlı halde hukuki işlemlerde değişiklik göstermesini beklemek yerinde değildir ve adil yargılanma hakkını ayrıca makul sürede yargılamayı etkiler. Tabiata uygunluk değerlendirmesi sonucu bu alanların araştırılmasına ve gözlemlenmesine olanak sağlamıştır. Ayrıca, hakimin veya yorumlayıcının sosyolojik değerlendirmede bulunması ve verilecek kararlarda toplumun davranışlarını gözlemleyerek, öznenin buradaki konumunu düşünerek karar alabilmesi çok önemlidir. Amaca uygunluk yorumunda olaya yüzeysel somut kurallar ile değil derinlemesine bir inceleme yapıldığında HGK kararının yerinde olduğu kanaatine varılmıştır.

Sistematik yorumda, tüm bu uygulanacak kuralların hukuk sistemi içerisindeki birbirlerine karşı olan konumu incelenmiştir. Tüm hukuk kurallarında ya da kusura sonuç bağlayan yaptırımlara ceza hukukunda bile şahsi nitelikte ise af hukuka uygunluk hali yaratacaktır. Örneğin bir kişiyi şikayete bağlı bir suçta şikayet etmediğimiz sürece affetmiş sayılmaz mıyız ? Hatta bir çok şikayete bağlı suçta bu sürenin düşünülmesini sağlamak ve bir pişmanlık yaşanmasının önüne geçmek için şikayeti süreyle sınırlı tutmuştur kanun koyucu. Dolayısıyla yapılan incelemelerde HGK kararının diğer kanunlarla bir çelişkisi gözlemlenememiştir.

Anayasaya uygunluk yorumunda, anayasada içinde aile, özel yaşam, tazminat ve dava hakkı gibi konuların ilgili maddeleri incelenmiştir ve sistematik yorumda da görüldüğü üzere hukuk kurallarına ve anayasaya aykırı bir durum tespit edilememiştir

Sezgisel yorumda, inceleme yapıldığında şiddet gören bir kadının tazminat hakkını kazanamadığını ve hukuk kurallarının uygulanmasının olağan hayata olan zararını gözlemlediğiniz bir ön sonuca varsanız da davacı kadının var olan elde edebileceği hakkını alabileceği birçok farklı yolu tespit ediyorsunuz. Bu yollardan sadece birinin hukuka uygun şekilde kapatılması mutlak adaleti etkilemeyecektir. Buradan varılan sonuca göre de karşı oy yerinde görülmemiştir ve kararın yerinde olduğu kanaatine varılmıştır.

2. Nihai Sonuç

            Aile hukukunda bir boşanma davasında hakim, ailenin toplumun en önemli birimlerinden biri olduğundan bahisle ve gerçekten de toplumun sağlığını en yakından ilgilendiren yapılanma olduğundan, doğrudan uyuşmazlığın içine girer. Aile arasında var olan uyuşmazlığın hakim tarafından karara bağlanması, kişilerin devlet yetkilileri eşliğinde evlenebilmesi devlet onayıyla boşanabilmesinin sebebi kuşkusuz buradaki önemdir. İşte bu yüzden boşanma hukukunda hukuk yargılamasının şekli oluşuna bağlı kalınsa bile hakim tarafların beyanlarını esas almak zorunda değildir. Eğer hakim, tarafların evlilik birliğini sürdürebilecekleri konusunda taraflara inanırsa boşanmaya hükmetmeyebilir. Taleple bağlı değildir. Hatta ayrılık kararı bile verebilir. Somut olayımızda bu şekilde bir yaklaşım sergiler isek benim de ilk kapıldığım düşüncelerden biri olarak, şiddet gören kadının tazminat hakkını elde edememesinin hukuk yargısındaki şekli yaklaşımdan dolayı olduğunu, bu şekilciliğin tarafların hakkının önüne geçtiğini, hakkaniyete göre sonuç doğurmadığını düşünebiliriz. Fakat, hukuk bir kurallar bütünüdür ve herkes için aynı şartları doğurmalıdır. Boşanma hukukunda maddi ve manevi tazminatın unsurlarından biri de ‘’kusur ilkesi’’ dir. Taraflara herhangi bir kusur yüklenemiyorsa oluşmuş bir zarardan söz edilemez. Kusuru ortadan kaldıran en önemli durumlardan biri aftır. Davacı, davalı ile birlikte 3 aylık bir süre çocuklarıyla birlikte aynı evde evlilik hayatını devam ettirmiştir. Bu hadisenin evlilik öncesi gerçekleşen kötü anıların varlığını ortadan kaldırmadığı bir gerçektir fakat davacı kadın bu davranışıyla bunlara rağmen birlikte yaşayabilme iradesini gösterebileceğini ortaya çıkartmıştır. Karşı oy yazısına göre davacının buradaki davranışlarının af olarak nitelendirilemeyeceği sadece olsa olsa hoşgörü olduğu boşanma kararının yaşanan tüm hadiselerin sonuçlarına göre verilmesi gerektiği, zaten tarafın boşanma davasını yenileyerek bu yöndeki iradesinden vazgeçtiği yönündeki görüş yerinde değildir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, boşanma davası belirli istisnalar dışında usulen HMK’na tabiidir. Var olan kurallar gereğince hüküm, dava tarihine kadar olan olaylar için kurulur. Dava tarihinden sonra gelişen bir hadise, eğer dilekçeler teatisi aşaması henüz sonlanmamışsa serbestçe cevaba cevap dilekçesinin verilmesine kadar bu aşama sonlanmışsa ön inceleme aşamasında karşı tarafın muvafakatini alarak ya da ıslah yolu ile talep sonucunu değiştirerek davanın seyri değiştirildiğinde yargılamaya konu edilebilir. Aksi takdirde taraf yeni gelişen olay için yeni bir dava açmalıdır. Somut olayımızda yukarıda bahsedildiği üzere davacı kadının hukuk yargılamasını içerisinde bu hakkını elde edebileceği bir takım başka yollar varken bu haklarını kullanmak konusunda çaba göstermemiştir. HGK kararı yerindedir.


[1] ESENER, ‘’Hukuka Giriş’’ 11. Baskı s. 256

[2]AKTAŞ, Suuri, ‘’Hukukta Yorum Çabaları’’, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.15, S. 3-4,  2011, s. 5   

[3] Sözer,  ‘’Hukukta Yöntembilim’’, Beta Yayıncılık, 7. Baskı, Ekim,2021, s.40 

[4] GÖZLER,kemal, ‘’Hukuka Giriş’’, 13.baskı s.264

[5]  Sözer,  ‘’Hukukta Yöntembilim’’, Beta Yayıncılık, 7. Baskı, Ekim,2021, s.41

[6] Genel Kelimelerin Anlamlarının Çözülmesi başlığı altındaki kelimelerin anlamları www.tdk.gov.tr’ den bakılmıştır.

[7] GENÇCAN, ömer,  ‘’Boşanma Hukuku’’ 10.baskı s.162

[8] YHGK , E. 2017/2-2651 K.2020/333

[9] Y2HD, E.2014/28212 K.2013/13216

[10] Y2HD E. 2014/28212 K.2013/13216

[11] Yukarıdaki gerekçe açıklamalarında ‘’https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/maddegerekce4721.htm’’ internet adresinden yararlanılmıştır. İlgili www.kazanci.com adresi çevrimiçi içtihat kütüphanesidir ve gerekçeler meclis tutanaklarından alınarak arşivlenmiştir.

[12] GÖZLER,kemal, ‘’Hukuka Giriş’’, 13.baskı s.264

[13] SÖZER,  ‘’Hukukta Yöntembilim’’, Beta Yayıncılık, 7. Baskı, Ekim,2021, s.88

[14] SÖZER,  ‘’Hukukta Yöntembilim’’, Beta Yayıncılık, 7. Baskı, Ekim,2021, s.87

[15][15] SÖZER,  ‘’Hukukta Yöntembilim’’, Beta Yayıncılık, 7. Baskı, Ekim,2021, s.87

[16] SÖZER,  ‘’Hukukta Yöntembilim’’, Beta Yayıncılık, 7. Baskı, Ekim,2021, s.88

[17] SÖZER,  ‘’Hukukta Yöntembilim’’, Beta Yayıncılık, 7. Baskı, Ekim,2021, s.104

[18] SÖZER,  ‘’Hukukta Yöntembilim’’, Beta Yayıncılık, 7. Baskı, Ekim,2021, s.108

[19] SÖZER,  ‘’Hukukta Yöntembilim’’, Beta Yayıncılık, 7. Baskı, Ekim,2021, s.140

[20] SÖZER,  ‘’Hukukta Yöntembilim’’, Beta Yayıncılık, 7. Baskı, Ekim,2021, s.138

[21] SÖZER,  ‘’Hukukta Yöntembilim’’, Beta Yayıncılık, 7. Baskı, Ekim,2021, s.141