YARGITAY KARAR İNCELEMELERİ

GİRİŞ

Çalışmamda seçilen bir numaralı kararda TTK’nın 438. ve 439. maddesinde kaleme alınan; azınlık pay sahipleri tarafından şirkete özel denetçi atanması isteminin, genel kurulca reddinin ardından tekrar bu azınlık pay sahiplerinin talebini mahkeme yoluyla gerçekleştirmeye çalıştığını ve bu süreçte mahkeme kararının kesinliğinin 440.maddede öngörülmesine karşın yerel mahkeme kararının tartışmalı oluşunu inceledim. Ardından tekrar benzer bir kesinliğin öngörüldüğü incelenen ikinci kararda da TTK m.411’de kaleme alınan azınlık pay sahiplerinin genel kurulu toplantıya çağırması isteminin mahkemece reddine karar verilse de bu kararın her halde kesin olup olmayacağını incelenerek okuyucuya benzer görülen farklı konular hakkında düşünme alanı yaratmak amaçlanmıştır.

KARAR-1

T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 2014/6398

K. 2014/12133

T. 25.6.2014

• ŞİRKETE ÖZEL DENETÇİ ATANMASI İSTEMİ ( Mahkemece Verilen Kabul Kararının Kesin Olduğu – Dava Özel Denetçi İstemi Hakkında Olduğu Halde Mahkemece Genel Kurul Kararının İptali Yönünde Hüküm Kurulduğundan Kararın Kesin Olduğunda Söz Edilemeyeceği )

• KESİN KARARI ( Şirkete Özel Denetçi Atanması İstemi Hakkında Mahkemece Verilen Kabul Kararının Kesin Olduğu – Mahkemece İstem Aşılarak Genel Kurul Kararının İptali Yönünde Hüküm Kurulduğundan Kesin Hükmün Varlığından Söz Edilemeyeceği )

6102/m. 439440

ÖZET : Özel denetçi atanması istemi üzerine mahkemece verilen kabul kararı kesin ise de; mahkemece bu istem aşılarak genel kurul kararının iptaline karar verildiğine göre bu karar yönünden anılan gerekçelerle kararın kesin olduğundan söz edilemez.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 17.12.2013 tarih ve 2013/291-2013/145 Sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, hissedarı bulunduğu davalı şirketinin 27.4.2013 tarihinde genel kurulunun gerçekleştirildiğini, genel kurulda müvekkili tarafından özel denetçi tayini talebinin reddine karar verildiğini, ileri sürerek sebeple TTK’nın 438. maddesi gereğince davalı şirkete özel denetçi atanmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, aynı davanın Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/103 esas sayılı dosyasından görüldüğünü davanın 30 günlük hak düşürücü süre içinde açılmadığından usulden reddi gerektiğini, davacı taleplerinin yerinde olmadığını, talep etmiş olduğu bilgilerin kendisine verildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, genel kurula getirilen talepte TTK’nın 199 maddesi gereğince bağlı şirket raporunun hazırlanmasının talep edildiği, ancak bu raporun hazırlanmadığı, yine bağlı şirket ile hakim şirket arasındaki ilişkinin faydaları ve riskleri ile ilgili açıklama yapılmadığı, bu hali ile yasal gerekliliğin yerine getirilmemesi ve pay sahiplerinin haklarının korunması hususunda doyurucu bilgi verilmemesi sebebiyle özel denetçi atanması hususunda yasal şartların oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüyle İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun 315021 sicil numarasında kayıtlı O… İlaç Kozmetik ve Sağlık Ürünleri Üretim Pazarlama Ltd. Şti’nin 27.4.2013 tarihli genel kurulunda alınan özel denetçi atanması talebinin reddine dair kararın iptali ile, davalı şirketin bağlı şirket olduğu dikkate alınarak TTK’nın199 maddesi gereğince bağlı şirket raporu hazırlanması ve bağlı şirketin faaliyet konusunun da dikkate alınarak, faaliyet konusunun sağladığı faydalar ve risklerinde analiz edileceği rapor hazırlamak üzere özel denetçi atanmasına, özel denetçi olarak mali müşavir M. K.’nın atanmasına, özel denetçinin yapacağı iş ve hazırlayacağı rapor için 3.000.00 TL ücret tayinine kesin olarak karar verilmiştir.

Özel denetçi atanmasına dair kararı ve özel denetici atanmasına dair verilen kararın kesin olduğuna dair ek kararı davalı ayrı ayrı temyiz etmiştir.

1- ) Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve özel denetçi tayinine dair kararın 6102 Sayılı TTK’nın 440/2 maddesi uyarınca kesin olması sebebiyle mahkemenin bu kararına yönelik olarak verilen temyiz isteminin reddine dair 11.2.2014 tarihli kararda bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- ) Davacı, 6102 Sayılı TTK’nın 439-440. maddeleri gereğince, genel kurulda istemlerinin red edildiğini bildirerek özel denetçi atanmasını talep etmiş, mahkemece istem aşılarak öncelikle genel kurulun red kararının iptaline, bundan sonra da özel denetçi tayinine karar verilmiştir. Her ne kadar özel denetçi atanması istemi üzerine mahkemece verilen kabul kararı aynı Kanunun 440/2 maddesi gereğince kesin ise de; mahkemece bu istem aşılarak genel kurul kararının iptaline karar verildiğine göre bu karar yönünden anılan gerekçelerle kararın kesin olduğundan söz edilemez. Bu nedenle; mahkemenin, verilen kararın kesin olduğuna yönelik kararının kaldırılarak genel kurul kararının iptaline yönelik 17.12.2013 tarihli kararının davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalının temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödenen temyiz peşin harcın istemi halinde temyiz edene iadesine, 25.6.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi

            OLAYIN ÖZETİ

            O… İlaç Kozmetik ve Sağlık Ürünleri Üretim Pazarlama Ltd. Şti 27.4.2013 tarihinde bir olağan genel kurul gerçekleştirmiştir. Davacı, genel kuruldan bağlı şirket raporunun hazırlanmasını talep etmiş ancak bu raporun hazırlanmamıştır. Yine bağlı şirket ile hakim şirket arasındaki ilişkinin faydaları ve riskleri ile ilgili açıklama istemiş fakat istem gerçekleştirilmemiştir. Yasal gerekliliğin yerine getirilmemesi ve pay sahiplerinin haklarının korunması hususunda doyurucu bilgi verilmemesi sebebiyle özel denetçinin atanmasını talep etmiştir fakat genel kurul bu talebi de reddetmiştir. Ardından davacı yerel mahkemeye başvurarak şirkete özel denetçi atanmasını istemiştir. Yerel mahkeme özel denetçi atanmasına karar vermiş ve talep olmamasına rağmen denetçi isteminin reddine ilişkin genel kurul kararının iptaline karar vermiştir. Davacı vekili ise, bu istemin süresi içerisinde dava yoluna başvurulmadığından bahisle usulden reddedilmesi gerektiğini ayrıca verilen genel kurul kararının iptaline ilişkin ek kararın da mahkemece istem aşılarak verildiğini ve kesinliğe tabi olmadığını da belirterek temyiz etmiştir. Yargıtay ise özel denetçi atanmasına ilişkin, pay sahiplerinin hakkı olduğunu, süre bakımından incelemede olumsuz sonuç çıkmadığını ayrıca özel denetçi tayinine dair kararın TTK’nın 440/2 maddesi uyarınca kesin olması sebebiyle mahkemenin bu kararına yönelik olarak verilen temyiz isteminin reddine karar vermiştir. Genel kurulun red kararının iptaline, bundan sonra da özel denetçi tayinine karar verilmesinde ise mahkemenin istem dışına çıktığına mahkemece bu istem aşılarak genel kurul kararının iptaline karar verildiğine göre bu karar yönünden anılan gerekçelerle kararın kesin olduğundan söz edilemeyeceğini belirterek davalı yararına bozulmasına karar vermiştir.

            İLK DERECE MAHKEMESİNİN GÖRÜŞÜ

            İlk derece mahkemesi genel kurula getirilen talepte TTK’nın 199 maddesi gereğince bağlı şirket raporunun hazırlanmasının talep edildiği, ancak bu raporun hazırlanmadığı, yine bağlı şirket ile hakim şirket arasındaki ilişkinin faydaları ve riskleri ile ilgili açıklama yapılmadığı, bu hali ile yasal gerekliliğin yerine getirilmemesi ve pay sahiplerinin haklarının korunması hususunda doyurucu bilgi verilmemesi sebebiyle özel denetçi atanması hususunda yasal şartların oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne ve İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun 315021 sicil numarasında kayıtlı O… İlaç Kozmetik ve Sağlık Ürünleri Üretim Pazarlama Ltd. Şti’nin 27.4.2013 tarihli genel kurulunda alınan özel denetçi atanması talebinin reddine dair kararın iptaline, davalı şirketin bağlı şirket olduğu dikkate alınarak TTK’nın199 maddesi gereğince bağlı şirket raporu hazırlanması ve bağlı şirketin faaliyet konusunun da dikkate alınarak, faaliyet konusunun sağladığı faydalar ve risklerinde analiz edileceği rapor hazırlamak üzere özel denetçi atanmasına karar vermiştir.

            YARGITAY GÖRÜŞÜ

            Yargıtay , dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve özel denetçi tayinine dair kararın 6102 Sayılı TTK’nın 440/2 maddesi uyarınca kesin olmasından bahisle  mahkemenin bu kararına yönelik olarak verilen temyiz isteminin reddine karar vermiştir. İlk derece mahkemesinin talebi aşıp genel kurul kararının iptali ile alakalı ise mahkemece bu istem aşılarak genel kurul kararının iptaline karar verildiğine göre bu karar yönünden anılan gerekçelerle kararın kesin olduğundan söz edilemez demiş ve  bu nedenle; mahkemenin, verilen kararın kesin olduğuna yönelik kararının kaldırılarak genel kurul kararının iptaline yönelik 17.12.2013 tarihli kararının davalı yararına bozulmasına karar vermiştir.

            DEĞERLENDİRME

            Her pay sahibi, pay sahibi haklarının kullanılabilmesi için gerekli olduğu taktirde ve bilgi alma veya inceleme hakkı daha önce kullanılmış ise belirli olayların,işlemlerin özel bir denetimler açıklığa kavuşturulmasını gündemde yer almasa bile genel kuruldan isteyebilir. Özel denetçi isteme hakkı bilgi alma ve inceleme hakkının bir uzantısıdır. Bunun içi bir takım şartların gerçekleşmesi gerekmektedir.

  • Özel denetimin pay sahipliği haklarının kullanmaları için gerekli olması gerekir.
  • Bilgi alma ve inceleme hakkı kullanılmış olması gerekir.
  • Belirli işlem ya da olayların açıklığa kavuşturulması amaç edinilmiş olması gerekir.

Genel kurul pay sahiplerinin özel denetçi atanması talebini kabul edip etmemesine göre bir takım farklılıklar ortaya çıkacaktır. Her halde de özel denetçi ancak mahkeme koluyla atanabilir.

 Genel kurul pay sahiplerinin bu talebini kabul ederse; TTK m.438/2 uyarınca şirket ya da pay sahipleri 30 gün içinde şirket merkezinin bulunduğu yer Asliye Ticaret Mahkemesinden özel denetçi atanmasını talep edebilirler.

Genel kurul pay sahiplerinin bu talebini reddederse; TTK m.439 uyarınca sermayenin en az onda birini, halka açık anonim şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahipleri veya paylarının itibarî değeri toplamı en az bir milyon Türk Lirası olan pay sahipleri üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesinden özel denetçi atamasını isteyebilir. Dilekçe sahiplerinin, kurucuların veya şirket organlarının, kanunu veya esas sözleşmeyi ihlal ederek, şirketi veya pay sahiplerini zarara uğrattıklarını, ikna edici bir şekilde ortaya koymaları hâlinde özel denetçi atanır. 

                        [1]

VERİLEN KARARLAR KESİN MİDİR ? TEMYİZ EDİLEBİLİR Mİ ?

Yargıtay’ın bu konuda farklı görüşleri bulunmaktadır. Örneğin bir kararında mahkeme tarafından özel denetçi atanması kararı verilirse, bu kararın temyiz edilme olanağı olmadığını; özel denetçi atanmasının reddi kararı verildiği takdirde ise, bu kararın temyizinin mümkün olduğu çoğunluk görüşü ile kabul edilmiştir[2]  Mahkemeye yapılan bir talebin, dava niteliğinde olup olmadığı veya dava ise ne tür bir dava olduğu baştan talepte bulunanın netice-i talebine göre belirlenir. Bu itibarla azınlığın mahkemeye müracaatı, daha baştan ya bir davadır ya da değildir. Başka bir değişle, mahkemenin sonuçta verdiği karara göre azınlığın talebini sınıflandırmak yanlıştır. Mahkemenin özel denetçi tayini davasında verdiği “kabul kararı” da temyiz edilebilmelidir.

 Diğer görüşe göre ise özel denetçi talebi için mahkemede açılan davanın delil tespiti niteliğini haiz olmadığı, aksine verilecek kararın “kesin hüküm” vasfını taşıdığını kabul etmek ve madde metnine bağlı kalmak gerekmektedir. Buradan hareketle söz konusu kararın temyiz edilemeyeceği sonucuna ulaşılmalıdır. Kanaatimce yukarıda ifade edildiği üzere, mahkemede açılmış olan dava hem tespit davasından hem eda davasından özellikler taşımakta ve bu nedenle niteliği net olarak belirlenememektedir.[3] Ancak bu davanın temyiz edilip edilemeyeceği hususunu tartışırken, söz konusu davanın tespit davası yönünün daha fazla üzerinde durulması gerektiği ve bu nedenle temyizi kabil bir karar olmadığı sonucuna varılması gerektiği düşüncesindeyim.

Sonuç olarak, Yargıtayın burada verdiği karara katılıyorum. Mahkemenin talebi aşarak bir genel kurul kararının iptali yönünde karar vermesi yanlıştır. Çünkü doktrinde genel kuruldan denetçi atanmasını talep edip bu talebi reddedilen kişinin mahkemeye başvurarak bu talebinin gerçekleştirebileceği, ayrıca genel kurul kararının iptalini istemesinde hukuki yararı bulunmadığı konusunda görüşler mevcuttur.

KARAR-2

 

T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 2016/2596

K. 2017/5554

T. 19.10.2017

• ŞİRKET GENEL KURULUN TOPLANTIYA ÇAĞRILMASI ( Genel Kurulun Toplantıya Çağrılmasına İlişkin Mahkeme Kararının Kesin Olduğu – Mahkemenin Kararının Kesin Olmasının Genel Kurulun Toplantıya Çağrılmasına Münhasır Olduğu Mahkemece Kabul Dışında Verilen Başkaca Kararın Kesinliğinden Söz Edilemeyeceği )

• KESİN KARAR ( Mahkemenin Genel Kurulun Toplantıya Çağrılmasına Dair Verdiği Kararın Kesin Olduğu – Mahkemenin Genel Kurulun Çağrılması Dışında Verdiği Kararın Kesin Olduğundan Söz Edilemeyeceği )

6102/m.412

ÖZET : Kararın kesin olması halinin, mahkemece genel kurulun toplantıya çağrılmasına dair karara münhasır olup, bu konuda açılan davada kabul dışında başkaca bir karar verilmesi halinde de kararın kesinliğinden söz edilmez.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada … 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 03/02/2015 gün ve 2014/776-2015/99 Sayılı kararı temyiz istemi reddedilen Daire’nin 07/12/2015 gün ve 2015/5628-2015/13101 Sayılı kararı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş olmakla, tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, TTK 412. maddesine dayalı kayyım tayini ve genel kurulu toplantıya çağırma iznine dair olup, bu konuda verilen kararların kesin olduğu ilgili maddede belirtilmiştir. Bu sebeple karar kesin olup temyiz isteminin reddi gerektiğinden bahisle Dairemizce davacı vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmiş olup, davacı vekili tarafından bu karara karşı karar düzeltme isteminde bulunmuş ise de, kesin karara karşı karar düzeltme isteminin reddi gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin REDDİNE, ödediği karar düzeltme harcın istemi halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 19/10/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

6102 Sayılı TTK 412. maddesinde “Pay sahiplerinin çağrı veya gündeme madde konulmasına dair istemleri yönetim kurulu tarafından reddedildiği veya isteme yedi iş günü içinde olumlu cevap verilmediği takdirde, aynı pay sahiplerinin başvurusu üzerine, genel kurulun toplantıya çağrılmasına şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi karar verebilir. Mahkeme toplantıya gerek görürse, gündemi düzenlemek ve Kanun hükümleri uyarınca çağrıyı yapmak üzere bir kayyım atar. Kararında, kayyımın görevlerini ve toplantı için gerekli belgeleri hazırlamaya dair yetkilerini gösterir. Zorunluluk olmadıkça mahkeme dosya üzerinde inceleme yaparak karar verir. Karar kesindir.” hükmü getirilmiştir.

Madde metninde de açıkça ifade edildiği üzere mahkeme kararının kesin olması, mahkemece genel kurulun toplantıya çağrılması yani davanın kabulü hali için düzenlenmiştir.

Nitekim genel kurulun toplantıya çağrılmasından sonra yapılacak işlemler de madde metninde açıklanmış ve bu şekilde verilecek kararın kesin olduğu öngörülmüştür.

Kararın kesin olması halinin, mahkemece genel kurulun toplantıya çağrılmasına dair karara münhasır bulunmasına göre, bu konuda açılan davada kabul dışında başkaca bir karar verilmesi halinde de kararın kesinliğinden söz edilmesi, T.C. Anayasası’nın 36. maddesinde ifade edilen adil yargılanma ve hukuki güvenlik hakkının ihlali sonucunu doğurabilecektir.

Somut uyuşmazlıkta, yerel mahkemece davanın kabulüne karar verilmediğinden, verilen karar niteliği itibari ile temyizi kabil bir karardır.

Açıklanan nedenle, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüyle temyiz isteminin reddine dair daire kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar düzeltme isteminin reddine dair sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.

            OLAYIN ÖZETİ

            Davacı, şirkette bir hisse sahibidir. Kayyım tayin edilmesi ve genel kurulun toplantıya çağırılması için Asliye Ticaret Mahkemesi’nden dava yoluyla talepte bulunmuştur. İlk derece mahkemesi bu isteğini reddetmiştir ve davacı vekili temyize başvurmuştur. Yargıtay TTK’nın 112. Maddesinde de kaleme alındığı üzere kararın kesin olduğu yönünde görüşünü belirtmiş ve temyiz istemlerini reddetmiştir. Olayda bir de karşı oy yazısı vardır. Karşı oy yönündeki gerekçeye şöyle izah edilmiştir; bu istemin kesinliği mahkemenin genel kurulu toplama yönündeki kararı içindir. Karar yönünden istem reddedilmişse kesinlik ortadan kalkmalıdır. Çünkü T.C. Anayasası’nın 36. maddesinde ifade edilen adil yargılanma ve hukuki güvenlik hakkının ihlali sonucunu doğurabilecektir. Somut uyuşmazlıkta, yerel mahkemece davanın kabulüne karar verilmediğinden, verilen karar niteliği itibari ile temyizi kabil bir karardır.

            İLK DERECE MAHKEMESİNİN GÖRÜŞÜ

            Kararda ilk derece mahkemesinin neden toplantıya çağırma hakkını kullanan pay sahibinin bu istemini reddettiği hakkında bir detay bulunmamaktadır.

YARGITAY GÖRÜŞÜ

            Yargıtay, TTK’nın 412 maddesinde açıkça belirtildiği üzere bu çağrının yapılması için yönetim kurulundan red yönünde karar alındığında şirket merkezinin bulunduğu yer Asliye Ticaret Mahkemesinden kayyım atanıp gerekli gündem maddelerinin eklettirilip, çağrı yapılması yönünde karar vermesini isteyebilecekleri fakat bu yöndeki verilen mahkeme kararının kesinliği üzerine durmuştur. Temyiz ve karar düzeltme istemini reddetmiştir.

            DEĞERLENDİRME

            Azınlığın, TTK’nın 411 ve 412’nci maddelerinde düzenlenmiş olan anonim şirket genel kurulunun toplantıya çağrılmasını talep hakkının kullanabilmesi bazı koşulların gerçekleşmiş olması şartına bağlanmıştır. Başka bir ifade ile bu yetki, azınlığın doğrudan genel kurulu toplantıya çağırma yetkisi olmayıp, azınlığa ancak belirli koşullar gerçekleştikten ve belirli aşamalar tüketildikten sonra verilmektedir.

            TTK m. 411’de düzenlenen hakkın kullanılabilmesinin ilk koşulu, anonim şirket genel kurulunu toplantıya davete ilişkin talebin azınlık tarafından yapılmasıdır. Hükümde, azınlıktan ne anlaşılması gerektiği açıkça belirtmiştir. Buna göre şirket sermayesinin en az onda birini, halka açık anonim şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahipleri, genel kurulun toplantıya çağırılmasını talep edebileceklerdir

            TTK m. 411’e göre azınlık pay sahipleri, yönetim kurulunun sahip olduğu şekilde genel kurulu doğrudan toplantıya davet edebilme hakkına sahip değildir. Madde metninde de açıkça belirtildiği üzere azınlık pay sahipleri, genel kurulu olağanüstü toplantıya çağrı talebini yönetim kuruluna yöneltmek zorundadır. Yani azınlık, toplantı çağrısını bizzat kendisi yerine getirememektedir. Şirket, tasfiye halinde dahi olsa genel kurul toplantıya çağırma yetkisi esasen yönetim kurulunda olduğu için, azınlık talebini tasfiye memurlarına değil yine yönetim kuruluna iletmelidir

            Kanunda yönetim kurulunun, azınlık tarafından yöneltilen talebe ilişkin karar vermesi için bir süre öngörülmüştür. TTK m. 412’nin birinci fıkrasının ilk cümlesinde “…isteme yedi iş günü içinde olumlu cevap verilmediği takdirde…” ibaresine yer vererek, yönetim kurulunun, azınlıktan gelen çağrı talebi hakkında en geç yedi işgünü içinde bir karar vermek zorunda olduğunu belirtmiştir. TTK m. 411/4 hükmüne göre yönetim kurulu çağrıyı kabul ettiği takdirde, genel kurul en geç kırk beş gün içinde yapılacak şekilde toplantıya çağrılır. Genel kurul toplantısı kırk beş gün içerisinde yapılmaz veya yapılamaz ise bu durumda genel kurulu toplantıya çağrı yetkisi, talepte bulunan azınlık pay sahiplerine geçer.      

            Yönetim kurulu, azınlığın talebinin, karar almak suretiyle açıkça reddedebileceği gibi örtülü olarak da reddedebilir. Ayrıca yönetim kurulunun talebe yedi iş günü içinde olumlu cevap vermemesi durumunda da, talep TTK’nın 412’nci maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre reddedilmiş sayılmaktadır.

            TTK m. 412’ye dayalı olarak mahkemeye başvuru yapılması halinde, husumetin anonim şirket tüzel kişiliğine yöneltilmesi gerekir. Diğer bir deyişle bu davada davacı, azınlık pay sahipleri, davalı ise şirket tüzel kişiliğidir. Burada azınlığın başvuruda bulunacağı görevli ve yetkili mahkeme, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesidir Başvuru üzerine mahkeme, öncelikle davacı pay sahiplerinin, azınlık hakkı veren oranda paya sahip olup olmadıklarını ve daha önce noter aracılığıyla yönetim kuruluna yazılı ve gerekçeli başvuru yapıp yapmadığını inceleyecektir. Mahkeme azınlığın talebini haklı bulursa, yani toplantıya gerek görürse, gündemi düzenlemek ve Kanun hükümleri uyarınca çağrıyı yapmak üzere bir kayyım atar. Ayrıca mahkeme kararında, kayyımın, görevleri ve toplantı için gerekli belgeleri hazırlamaya ilişkin yetkileri de gösterilir.[4]

            Mahkeme kararının bu kararda kesin olduğu yönünde var olan tartışmaya göre ise, bir görüş, verilecek kararın “kesin hüküm” vasfını taşıdığını kabul etmek ve madde metnine bağlı kalmak gerektiği, buradan hareketle söz konusu kararın temyiz edilemeyeceği sonucuna ulaşılması gerektiği yönündedir. Kararda karşı oyda da belirtildiği gibi diğer bir görüş ise, kanun yolunun hukuki güvenliğe, içtihat birliğine ve hukukun yeknesak uygulamasının oluşmasına hizmet ettiğini, somut olayda adaletin kademeli ve en doğru sonuca ulaşırken elenerek ve çoklu akılla ulaştığını, mutlak adaletin ancak bu şekilde denetlenebilir bir yapı ile sağlanabileceğini savunmaktadır. Kanaatimce, bende bu görüşün gerekçelerine katılsam da bu hallerin istisnai olarak var olduğu bu tip mahkeme kararlarında, üst kanun yollarına gidilemeyen yani kararın kesin olduğu haller sınırlı hallerdir. Hakkında çabuk karar verilmesi gereken, hızlı oluşu olağan hayat bakımından önemli, ayrıca mahkemelerin bir takım tespitler ile kolayca doğru sonuca ulaşabileceği tipten kararlardır. Dolayısıyla Yargıtayın kararına katılıyorum.

KAYNAKÇA

[1] Şema: KORKUT, ömer  ‘’Şematik Şirketler Hukuku’’ 2021 s.135

2 Yarg. 11. H.D. 30.06.1980, E. 980/3183, K. 980/3534

3 ZEREN,banu  ‘’Anonim Ortaklıklarda Azınlığın Özel Denetçi Atanmasını Talep Hakkı’’ 2010 s.131

4 Neyzen Fehmi Dolar,’ANONİM ŞİRKETLERDE AZINLIĞIN GENEL KURULUN TOPLANTIYA ÇAĞRILMASINI TALEP HAKKI’’ Adalet Dergisi 2020/2 65. sayı s.585-605


[1] Şema: KORKUT, ömer  ‘’Şematik Şirketler Hukuku’’ 2021 s.135

[2] Yarg. 11. H.D. 30.06.1980, E. 980/3183, K. 980/3534

[3] ZEREN,banu  ‘’Anonim Ortaklıklarda Azınlığın Özel Denetçi Atanmasını Talep Hakkı’’ 2010 s.131

[4] Neyzen Fehmi Dolar,’ANONİM ŞİRKETLERDE AZINLIĞIN GENEL KURULUN TOPLANTIYA ÇAĞRILMASINI TALEP HAKKI’’ Adalet Dergisi 2020/2 65. sayı ss.585-605